Sual:
geçen vak’aları zaman-ı hâle ihzar için kullanı-
lan muzari sigasıyla
(1)
n
¿ƒo
?n
©r
én
j
’nin zikri neye işarettir?
Elcevap:
Hayretleri arttıran şu makamın sâmie verdi-
ği dehşetten dolayı yolcuların hâdisesini –velev hayalî ol-
sun– görmek arzusunda bulunan sâmiin arzusunu tatmin
için, siga-i muzari ile, geçen o vak’a zaman-ı hâle getiri-
lerek sâmiin hayaline tasvir edilmiştir. Ve keza, muzari
sigası ikide bir kesilip tazelenmekle beraber, istimrarı ve
devamı iktiza eder. Ve bunun istimrarından bulutun gü-
rültüsünün de devamına ima vardır.
(2)
r
ºo
¡n
©p
HÉ°n
Un
G
: kulaklara sokulabilen ancak parmak uçla-
rı iken, burada parmak manasına olan
(3)
n
™``` p
HÉ°n
Un
G
’nın kul-
lanılması, onların hayret ve dehşetlerinden dolayı son
derece şaşkınlıklarına işarettir.
(4)
r
ºp
¡p
fGn
P'
G?/
a
: Bu kelâm, ra’dın sedasından onların uğra-
dıkları öyle bir şiddet-i havfa işarettir ki, eğer ra’d onla-
rın kulaklarının penceresinden içeri girecek olursa, der-
hal ruhları ağızlarının kapısından dışarı kaçacaktır. Ve
keza, bu kayıtta çok güzel ve lâtif bir ima vardır ki; vak-
ta ki onlar, kendilerine edilen nasihatleri ve nida-i hakkı,
kulaklarını açıp içerisine almadılar; semavat cihetinden,
kulaklarının cephesi ra’d ve berkin top ve mancınıkları-
na tutuldu. onlar, o zaman hayır için tıkadıkları kulakla-
rını, şimdi de şer ve azap için tıkamaya mecbur oldular.
arzu:
istek.
azap:
ceza.
berk:
şimşek.
dehşet:
büyük korku hâli, kork-
ma, ürkme.
hâdise:
olay.
ihzar:
hazır etme, hazırlama.
iktiza:
lâzım gelme, gerekme.
ima:
dolaylı, üstü kapalı ifade et-
me.
istimrar:
sürme, sürüp gitme, uza-
yıp gitme.
kelâm:
söz, konuşma.
keza:
böylece, aynı şekilde.
lâtif:
tatlı, şirin.
makam:
yer, mevki.
mancınık:
eskiden kale kuşatma-
larında ağır taşlar fırlatmak için
kullanılan, bir ucunda bir kepçe,
öbür ucunda da bir karşı ağırlık
bulunan kaldıraç biçimindeki eski
bir savaş aleti.
muzari:
geniş zaman.
nasihat:
öğüt; doğruya, iyiye, gü-
zele sevk etmek için yapılan ko-
nuşma.
nida-i hak:
hak söz, İlâhî hitap.
ra’d:
gök gürlemesi, gök gürültü-
sü.
ruh:
can.
sâmi:
dinleyen, dinleyici.
seda:
ses, duyulan.
semavat:
semalar, gökler.
siga:
kip, fiilin çekiminden
meydana gelen; şahıs, zaman
ve vasfı değiştiren hâl.
siga-i muzari:
geniş zaman ki-
pi.
sual:
soru.
şer:
Allah’ın emri, İlâhî emir ve
yasaklar.
şiddet-i havf:
korkunun şid-
deti, korkunun fazla olması;
aşırı korku.
tasvir:
bir şeyi yazıyla veya
başka ifade tarzlarıyla anlat-
ma.
tatmin:
doyurma, ihtiyacını
karşılama.
vakıa:
olay, hâdise.
vakta ki:
ne vakit ki, ne za-
man ki, o zaman ki, olduğu
vakit.
velev:
olsa da bile, hatta, ister.
zaman-ı hâl:
şimdiki zaman.
zikir:
anma, bildirme.
1.
Koyuyorlar. (Bakara Suresi: 19.)
2.
Parmaklarını. (Bakara Suresi: 19.)
3.
Parmaklar.
4.
Kulaklarına. (Bakara Suresi: 19.)
B
akara
S
ureSi
| 214 | İşaratü’l-İ’caz