takyit edilmesi, ıtlak içindir. Yani,
sema
kaydıyla yapılan
tahsis, tamim içindir. evet, semanın kaydından anlaşılır
ki, o yağmur bütün semanın ufkunu tutmuş, umumî bir
şekilde yağıyor; hiçbir yer o yağmurdan hâlî kalmıyor.
evet,
(1)
p
¬r
«n
MÉn
æn
ép
H o
Ò/
£n
j m
ôp
F B Én
W n
’n
h ¢p
Vr
Qn
’r
G»p
a m
á s
`HBG n
O r
øp
e Én
e
cüm-
lelerinde dahi
(2)
m
á s
`HBG n
O
’nin
(3)
¢p
Vr
Qn
’r
G»p
a
ile,
(4)
m
ôp
F B Én
W
’in
(5)
o
Ò/
£n
j
(ilâahir) ile takyitleri, ıtlak ve tamim içindir.
Müfessir ünvanını taşıyan bazı adamlar, yağmur vesai-
re gibi yağan şeylerin semanın cirminden yağdığına za-
hip olmuşlar ve kocaman bir denizin de semada bulun-
duğunu ilâve etmişler. onları bu zehaba sevk eden,
kur’ân-ı kerîm’in birkaç yerinde
(6)
p
ABÉ n
ª° s
ùdG n
øp
e
kelimesinin
bulunmasıdır. Hâlbuki, ashab-ı tahkik ve erbab-ı belâgat-
çe en uygun mana,
(7)
r
øp
e
ile
(8)
p
ABÉ n
ª° n
S
arasında
(9)
p
án
¡p
L
lâf-
zının takdiriyle, yağmurların sema cirminden değil, sema
cihetinden nazil olduğuna hükmetmektir. Maahaza, se-
ma kelimesinin yukarıda bulunan her şeye ıtlak edilebile-
ceğine binaen, buluta da sema denilebilir ve bulut da se-
ma kelimesinin şümulüne dâhildir. Bu makamın tahkiki
şöyle izah edilebilir:
eğer kudret-i İlâhiyenin azametine bakılırsa, cihetler
hep birdir. Hangi cihetten ve hangi şeyden olursa olsun,
yağmurun yağması mümkündür.
ashab-ı tahkik:
gerçeği ilmen
araştıranlar.
azamet:
büyüklük.
binaen:
-den dolayı, bu sebepten.
cihet:
yön.
cirim:
büyüklük, hacim.
dâhil:
içeri, iç.
erbab-ı belâgat:
söz ve ifade uz-
manları, edebiyatçılar.
hâlî:
boş, bir şeyden uzak, müs-
tesna.
hüküm:
verilen karar.
ıtlak:
genelleştirme, umumî hâle
getirme.
ilâahir:
sona kadar, sonuna kadar.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile anlat-
ma.
kayıt:
yazıya geçirme, deftere
yazma.
kudret-i İlâhiye:
Allah’ın kudreti,
Allah’ın kudretiyle yaptığı işler, fi-
iller, tasarruflar.
lâfız:
söz, kelime, ağızdan çıkan,
manalı veya manasız söz.
maahaza:
bununla birlikte, böyle
olmakla beraber.
makam:
yer, mevki.
müfessir:
Kur’ân-ı Kerîm’in metni-
ni tefsir, şerh ve izah eden İslâm
âlimi.
nazil:
nüzul eden, inen.
sema:
gökyüzü, gök.
sevk:
yöneltme, gönderme.
şümul:
içine alma, kaplama, ihata
etme.
tahkik:
doğru, gerçek.
tahsis:
has kılma, ayırma.
takdir:
İlâhî takdir, kader.
takyit:
kayıt ve şarta bağlama.
tamim:
umumîleştirme, yayma,
herkese duyurma.
ufuk:
gökle yerin veya denizin
birleşmiş gibi göründüğü yerler,
göz erimi, çevren, ufuk.
umumî:
genel.
ünvan:
ad, isim, lâkap.
vesaire:
ve başkaları, bunun
gibileri.
zahip:
bir zanna kapılan, bir
fikre uyan.
zehap:
bir fikre veya zanna
kapılma.
1.
Yerde hareket eden hiçbir hayvan ve havada kanat çırpan hiçbir kuş yoktur ki... (En’am Su-
resi: 38.)
2.
Yerde yürüyen canlı. (En’am Suresi: 38.)
3.
Yerde. (En’am Suresi: 38.)
4.
Kuş. (En’am Suresi: 38.)
5.
Uçan. (En’am Suresi: 38.)
6.
Gökten. (Bakara Suresi: 20.)
7.
…den, …dan.
8.
Gök.
9.
Yön.
B
akara
S
ureSi
| 206 | İşaratü’l-İ’caz