İşaratü'l İ'caz - page 200

Beşincisi
: İkinci temsilin mealiyle münafıkların kıssası-
nın meali arasında, eczalarına bakılmaksızın münasebet
olduğu gibi, her iki tarafın eczaları arasında da münase-
betler vardır. ezcümle,
(1)
m
Öu
«°n
U
nebatata hayat verdiği gi-
bi, İslâmiyet de ervaha hayat veriyor. Şimşek, gök gürül-
tüsü, vaat, vaîd, yani hayırlı ve zararlı, Allah’ın emirleri-
ne; zulümat da küfrün şüphelerine, nifakın şeklerine işa-
rettir.
Sonra,butemsilincümleleriarasındakimünasebet-
ler:
kur’ân-ı kerîm,
(2)
p
ABÉ n
ª° s
ùdG n
øp
e m
Öu
«°n
ü`n
c r
hn
G
cümlesiyle,
münafıklarıssız,korkunçveşiddetlibirsahrada,karan-
lıklıbirgecede,herbirkatresibirmermigibişiddetlibir
yağmuratutulanyolculargibidir
” dediği zaman, sâmi
derhal ayıldı, suale geldi ve dedi:
Yağmurlarmergupvematlûpbirrahmetiken,niçin
onlarakorkunçbirmusibetedönüşmüştür?
kur’ân-ı kerîm bu suale karşı o yağmurun dehşetini
tasvir etmekle,
(3)
l
äÉn
ªo
?o
X p
¬«/
a
demiştir. Ve
(4)
l
äÉn
ªo
?o
X
’ın
cem’iyle, bulutların zulmetine ve yağmurun kesafetinden
hâsıl olan zulmete; ve o zulmet ihatalı ve kesretli oldu-
ğundan, sanki gecedeki bulut gibi, bulutun yağdırdığı si-
yah siyah katrelerin zulmetine zarf olduğunu bildirmiştir.
cem:
toplama, bir araya getirme.
dehşet:
büyük tehlike karşısında
korkma ve şaşırıp kalma.
ecza:
cüzler, parçalar, kısımlar.
ervah:
ruhlar, canlar, hayatın cev-
herleri.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
hâsıl:
meydana gelme, ortaya çık-
ma.
ihatalı:
kuşatıcı.
katre:
damla.
kesafet:
kalınlık, yoğunluk, kesif-
lik, koyuluk, sıklık.
kesretli:
çokluğu olan, çok fazla.
kıssa:
anlatılan olay, hikâye.
küfür:
imansızlık, dinsizlik.
matlûp:
talep edilen, istenilen
şey.
meal:
mana, anlam, mefhum.
musibet:
felaket, bela.
münafık:
nifak sokan, ara bozucu;
kalbinde küfrü gizlediği hâlde
Müslüman görünen.
münasebet:
ilgi, ilişki, münasebet.
nebatat:
bitkiler.
nifak:
ikiyüzlülük, münafıklık.
rahmet:
yağmur, faydalı yağ-
mur.
sahra:
büyük çöl, geniş saha.
sâmi:
dinleyen, dinleyici.
sual:
sorma, soruşturma.
şek:
şüphe, zan, tereddüt.
tasvir:
bir şeyi yazıyla veya
başka ifade tarzlarıyla anlat-
ma.
temsil:
misal getirme, özellik-
le öğüt alınsın diye mesel an-
latma.
vaat:
hayır ve şer konusunda
söz verme uyarma, tehdit; ge-
leceğe ait verilen söz.
vait:
cezasını söyleyerek fe-
nalıktan sakındırma.
zarf:
kap, kılıf, mahfaza.
zulmet:
karanlık.
zulümat:
karanlıklar.
1.
Şiddetli yağmur. (Bakara Suresi: 19.)
2.
Bakara Suresi: 19.
3.
İçinde karanlıklar vardır. (Bakara Suresi: 19.)
4.
Karanlıklar. (Bakara Suresi: 19.)
B
akara
S
ureSi
| 200 | İşaratü’l-İ’caz
1...,190,191,192,193,194,195,196,197,198,199 201,202,203,204,205,206,207,208,209,210,...576
Powered by FlippingBook