manası, “
Allahonlarınnurlarınıgötürmüştür
.” Malûm-
dur ki, Allah’ın aldığı bir şeyi kimse reddedemez.
(1)
l
Qƒo
f
ünvanı ise, sırat üstündeki hâllerini andırır. İhti-
sası ve hasrı ifade eden
l
Qƒo
f
’un
(2)
r
ºo
g
zamirine olan iza-
fesi, onların şiddet-i teessürlerine işarettir. zira halkın
ateşleri yanarken, bir insanın ateşi sönse, o insan çok
müteessir olur.
(3)
n
¿ho
ô°p
ür
Ño
j n
’ m
äÉn
ªo
?o
X ?/
a r
ºo
¡n
cn
ôn
Jn
h
: Harf-i atıf olan
h
on-
ların iki zararı cem etmiş olduklarını ifade ediyor:
Birisi
, ziyalarının selp edilip söndürülmesidir.
İkincisiise
, zulmetin onlara ilbas edilip giydirilmesidir.
(4)
n
?n
ôn
J
ünvanı ise, onlar ruhsuz bir ceset, içsiz bir ka-
buk hükmünde olduklarından, bu gibilerin hâli onlardan
alâkayı kesip, bütün bütün terk edilmelerine delâlet eder.
(5)
?/
a
edatının ifade ettiği zarfiyetten anlaşılır ki, zulme-
tin şiddetinden, onların nazarında her şey ademe gitmiş,
yalnız zulmet kalmıştır. onlar da dehşetlerinden o zul-
meti kendilerine kabir yapmışlar ve içine girip gizlen-
mişlerdir.
(6)
m
äÉn
ªo
?o
X
: Bu kelimenin cem sigasıyla zikri ise, gece-
nin karanlığıyla beraber bulutların zulmetinden, onların
ruhlarında yeis ve havfın yerlerinde vahşet ve dehşet ve
adem:
yokluk.
alâka:
ilgi, ilişki. bağ.
atıf:
bağlaç.
cem sigası:
çokluk bildiren kelime
çoğul kipi, kalıbı.
cem:
toplama, bir araya getirme.
ceset:
vücut, beden.
dehşet:
korku ve ürküntü veren.
delâlet:
delil olma, gösterme; alâ-
met, işaret.
edat:
tek başına bir mana, anlam
ifade etmeyen, kullanıldığı keli-
melerle sebep, sonuç, vasıta, ben-
zerlik v.b.
hâl:
durum, vaziyet.
harf-i atıf:
atıf harfi; iki kelime ve-
ya cümleyi birbirine bağlayan
harf.
hasr:
umumîlikten çıkarma, sınır-
lama.
havf:
korku, korkma.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ihtisas:
kendine mahsus kılma.
ilbas:
örtme, örtülme.
izafe:
isnat etmek, dayandırmak.
kabir:
mezar.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
müteessir:
teessüre kapılan, duy-
gulanmış, etkilenmiş.
nur:
aydınlık, parıltı, parlaklık, zi-
ya, ışık, şule.
red:
reddetme, kabul etmeme.
ruh:
can.
selp:
iptal etme.
sırat:
İslâm akaidinde, cehennem
üzerine çekilmiş olduğuna inanı-
lan, kıldan ince kılıçtan keskin, ge-
ceden karanlık gibi mecazî ifa-
delerle vasıflandırılan, mahi-
yetini tam olarak kavrayama-
dığımız köprü, Sırat Köprüsü.
şiddet-i teessür:
üzüntü ve ıs-
tırabın şiddeti.
ünvan:
ad, isim, lâkap.
vahşet:
ıssızlık, tenhalık, yal-
nızlık.
yeis:
ümitsizlik.
zamir:
ismin yerini tutan keli-
meler.
zarfiyet:
kelimenin zarf olma-
sı hâli, bir kelimenin zarf ola-
rak kullanılması.
zikir:
anma, bildirme.
ziya:
ışık, aydınlık, nur, parlak-
lık.
zulmet:
karanlık.
1.
Bir nur. (Bakara Suresi: 17.)
2.
Onlar. (Bakara Suresi: 17.)
3.
Onları karanlıklar içinde bırakmış; onlar artık görmezler. (Bakara Suresi: 17.)
4.
Bıraktı, terk etti. (Bakara Suresi: 17.)
5.
İçinde. (Bakara Suresi: 17.)
6.
Karanlıklar (Bakara Suresi: 17.)
B
akara
S
ureSi
| 192 | İşaratü’l-İ’caz