İşaratü'l İ'caz - page 193

zamanlarında sükûn ve sükûnetiyle hâsıl olan zulmetler
gibi, türlü türlü zulmetler vücuda gelmişlerdir.
(1)
m
äÉn
ªo
?o
X
kelimesindeki tenkir ise, o gibi zulmetlerin
emsalini görmediklerinden, kendilerince meçhul ve ülfet
edilmemiş birtakım zulmetler olduğuna işarettir.
(2)
n
¿ho
ô°p
ür
Ño
j n
cümlesi, musibetlerin en büyüğünü göste-
rir. zira, gözü görmeyen adam pek çok belâlar çeker.
gözlerini kaybedenler pek gizli musibetlerin elemlerini
daima çekiyorlar.
n
¿ho
ô°p
ür
Ño
j n
’un siga-i muzari ile zikri, onların vaziyetle-
rini tasvirle hayalin gözü önüne getirip ihzar eder ki, sâ-
mi hayaliyle dehşetlerini görsün. Vicdanıyla ibret alsın.
n
¿ho
ô°p
ür
Ño
j n
’un mef’ulsüz bırakılması, tamim içindir.
Şöyle ki: onlar, menfaatlerini görmüyorlar ki, celp ve
muhafaza etsinler; tehlikeleri görmüyorlar ki, içtinap et-
sinler; arkadaşlarını görmüyorlar ki, bir parça ferahlan-
sınlar. sanki her birisi tek başıyla o zulmet içinde kalmış-
lardır.
(3)
n
¿ƒo
©p
Lr
ôn
j n
’ r
ºo
¡n
a l
»r
ªo
Y l
ºr
µ
o
H w
º°o
U
: Yani, “
Sağır,lâl,kör
şahıslargibi,ozulmettençıkıpkurtulamazlar.
Bu cümlede bulunan sıfât-ı erbaa münafıklarla ateş ya-
kanlar arasında müşterek olup, her iki taraftan haber ve-
rir, vaziyetlerini bildirir, âyine gibi hâllerini gösterir.
hâlde Müslüman görünen.
müşterek:
ortak.
sâmi:
dinleyen, işiten.
sıfat-ı erbaa:
dört durum, dört
özellik.
siga-i muzari:
geniş zaman; Arap-
çada şimdiki zamanı geniş zaman-
la birden ifade eden fiil kipi.
sükûn:
durgun, suskun.
sükûnet:
sakinlik, sessizlik.
tamim:
umumîleştirme, yayma,
herkese duyurma.
tasvir:
bir şeyi yazıyla veya başka
ifade tarzlarıyla anlatma.
tenkir:
bir ismi harf-i tarifsiz kul-
lanarak belirsiz yapma.
ülfet:
alışma, kaynaşma, dostluk.
vaziyet:
durum.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı şer-
den ayırt etmeye yardımcı olan
ahlâkî duygu.
zikir:
anma, bildirme.
zulmet:
karanlık, Allah’ın nurun-
dan mahrum olma hâli.
âyine:
ayna, mir’at.
belâ:
musibet, gam, keder,
afet, sıkıntı.
celp:
elde etme, kendine çek-
me.
elem:
dert, üzüntü, maddî-
manevî ıztırap.
emsal:
eş, benzer.
ferah:
neşeli, açık, sıkıntısız.
haber:
ilim, malûmat, bilgi.
hâl:
durum, vaziyet.
hâsıl:
meydana gelme, ortaya
çıkma.
ibret:
bir durumdan veya
olaydan ders alma, ders çıkar-
ma.
içtinap:
çekinme, sakınma,
uzak durma.
ihzar:
hazır etme, hazırlama.
lâl:
dilsiz, konuşamayan, eb-
kem.
meçhul:
bilinmeyen, hakkın-
da bilgi olmayan.
mef’ul:
tümleç.
menfaat:
fayda, kâr, kazanç.
muhafaza:
koruma, saklama,
hıfzetme.
musibet:
felâket, belâ.
münafık:
nifak sokan, ara bo-
zucu; kalbinde küfrü gizlediği
1.
Karanlıklar. (Bakara Suresi: 17.)
2.
Görmezler. (Bakara Suresi: 17.)
3.
Bakara Suresi: 18.
İşaratü’l-İ’caz | 193 |
m
ünafıklar
B
ahSi
1...,183,184,185,186,187,188,189,190,191,192 194,195,196,197,198,199,200,201,202,203,...576
Powered by FlippingBook