Fakat, gecesi sağır olduğu için, dilli dilsiz birdir. Bu reca-
sını da kesmek için
(1)
l
ºr
µ
` o
H
denilmiştir.
üçüncüsü
: gideceği cihetin yolunu tahminen tayin et-
mek ve görmek için bir alâmet, bir ateş bir yıldız arar,
müteselli olur. Hâlbuki, gecesi öyle zulmetlidir ki, gözlü
gözsüz bir olur. o adamın bu emelini söndürmek için
(2)
l
»r
ªo
Y
denilmiştir.
Dördüncüsü
: o belâdan kurtulup rücu etmek için var
kuvvetiyle çalışmaktan maada bir çare kalmadığını görür
görmez, kuvvetine güvenir ve ümitvar olur. Hâlbuki, zul-
met her taraftan o adamı öyle ihata etmiştir ki, o adam
bütün kuvvetiyle çalıştığı hâlde, kurtuluş imkânını bula-
maz. kendi sû-i ihtiyârıyla bataklığa giren ve bir daha
çıkması mümkün olmayan bir hayvan gibi, o zulmet için-
de kalır.
evet, çok şeyler var ki, insan ihtiyârıyla girer, fakat çık-
ması mümteni olur. İnsan onu bırakır, fakat o insanı bı-
rakmaz. İşte onların şu vaziyetlerine karşı
(3)
n
¿ƒo
©p
Lr
ôn
j n
’ r
ºo
¡n
a
denilmiştir ki, o musibetten kurtulup rücularına bir çare
kalmadığına ve son ümitlerinin de kesildiğine binaen, vah-
şet, yeis ve korkular içinde kaldıklarına işarettir.
Cümlelerinhey’etlerinegelince:
(4)
Gk
QÉn
f n
ón
br
ƒn
à°r
SG …p
òs
dG p
?n
ãn
ªn
c r
ºo
¡o
?n
ãn
e
cümlesi nüktelere bir de-
fine hükmündedir. Şöyle ki:
alâmet:
belirti, işaret, iz.
belâ:
musibet, sıkıntı.
binaen:
-den dolayı, bu sebepten.
cihet:
yan, yön, taraf.
define:
kıymet ve değeri yüksek
olan şey, hazine.
emel:
istek, arzu, talep, beklenti.
hey’et:
hâl, durum, keyfiyet.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ihata:
kuşatma, içine alma.
ihtiyâr:
irade, tercih.
imkân:
mümkün olma, olabilirlik.
maada:
başka, gayri, -den başka.
musibet:
felâket, belâ.
mümteni:
imkânsız, olamaz.
müteselli:
teselli bulan, avu-
nan.
nükte:
ince manalı, ancak dik-
katle anlaşılabilen mana veya
söz.
reca:
ümit.
rücu:
dönme, geri dönme.
sû-i ihtiyâr:
kötü seçim, seç-
menin fenalığı.
tahminen:
tahminî olarak,
yaklaşık olarak, aşağı yukarı.
tayin:
belirleme, gösterme, sı-
nırını çizme.
ümitvar:
ümitli, umutlu,
uman, ümidi olan.
vahşet:
ıssızlık, tenhalık, yal-
nızlık.
vaziyet:
durum.
yeis:
ümitsizlikten meydana
gelen üzüntü ve karamsarlık.
zulmet:
karanlık.
1.
Dilsiz. (Bakara Suresi: 18.)
2.
Kör. (Bakara Suresi: 18.
3.
Onlar geri de dönemezler. (Bakara Suresi: 18.)
4.
Onların hâli, karanlık bir gecede ateş yakan kimsenin durumu gibidir. (Bakara Suresi: 17.)
B
akara
S
ureSi
| 188 | İşaratü’l-İ’caz