İşaratü'l İ'caz - page 180

İşte bunun için onlar
(1)
n
?p
Ä B '
`dho
G
dürbünüyle ihzar edilmiş-
tir ki, sâmi yüzlerine tükürsün.
Sual:
Münafıkların, mahsus ve meşhut olmadıkları
hâlde
n
?p
Ä B '
`dho
G
ile mahsus olarak gösterilmeleri ne suretle
olur? Ve ne gibi bir faydası vardır?
Elcevap:
Münafıkların mezkûr cinayetlerle ve acip sı-
fatlarla ittisafları, onları öyle tecessüm ettirmiştir ki, ha-
yalce mahsus ve meşhut ve hazır görünmektedirler. on-
lara isnat edilen hükmün illeti de anlaşılır. evet, hidayeti
verip dalâleti almak gibi bir hükme, elbette bir illet ve bir
sebep lâzımdır. o illet ise, onların sebkat eden cinayet-
leri ve sıfatlarıdır. İşte, kur’ân-ı kerîm onları o sıfatlarla
muttasıf olarak
n
?p
Ä B '
`dho
G
ile ihzar etmiştir ki, bu ayette on-
lara yükletilen hükmün illet ve sebebi sâmice malûm ol-
sun.
Sual:
Uzaklık ciheti de ifade eden
n
?p
Ä B '
`dho
G
ile münafık-
ları uzak göstermekten maksat nedir?
Elcevap:
onların tarik-ı haktan uzaklaşmalarına ve bir
daha doğru yola rücuları mümkün olmadığına işarettir.
Çünkü, gitmek onların elinde ise, gelmek onların elinde
değildir.
Yeni in’ikad ve teşekkül etmeye başlayan hakikatler
hakkında kullanılan
(2)
n
øj/
ò s
dn
G
ünvanı, hidayeti satıp dalâleti
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
cihet:
yön, sebep, vesile.
cinayet:
cana kıyma, katl veya bu
derecede ağır bir suç.
dalâlet:
dinsizlik, inançsızlık,.
hakikat:
asıl, esas.
hidayet:
doğru inanç ve yaşayış
üzere olmak.
hüküm:
emir, bir konu hakkında
verilen karar.
hüküm:
verilen karar.
ihzar:
hazır etme, hazırlama.
illet:
sebep.
in’ikad:
kurulma, teşkil edil-
me, toplanma.
isnat:
dayandırma, mal etme,
bir şeyi bir kimseye ait göster-
me.
ittisaf:
vasıflanma, özellik ka-
zanma.
mahsus:
hususî, özel.
maksat:
gaye.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
meşhut:
gözle görülen, müşa-
hede olunan.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
muttasıf:
vasıflandırılan, sıfat-
lanan.
münafık:
nifak sokan, ara bo-
zucu; kalbinde küfrü gizlediği
hâlde Müslüman görünen.
rücu:
dönme, geri dönme,
vazgeçme.
sâmi:
işiten, dinleyen.
sebkat:
geçme, ceryan etme.
sıfat:
hâl, keyfiyet, nitelik, va-
sıf.
sual:
soru.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tarik-ı hak:
hak ve hakikat
yolu.
tecessüm:
görünme, belirme.
teşekkül:
oluşum.
ünvan:
ad, isim, lâkap.
1.
İşte onlar. (Bakara Suresi: 16.)
2.
Onlar ki. (Bakara Suresi: 16.)
B
akara
S
ureSi
| 180 | İşaratü’l-İ’caz
1...,170,171,172,173,174,175,176,177,178,179 181,182,183,184,185,186,187,188,189,190,...576
Powered by FlippingBook