n
Qn
òn
M p
?p
YGn
ƒ°s
üdG n
øp
e r
ºp
¡p
fGn
P'
G»/
a r
ºo
¡n
©p
HÉn
°Un
G n
¿ƒo
?n
©r
én
j l
¥r
ôn
Hn
h l
ór
Yn
Qn
h
o
?n
£r
în
j o
¥r
ôn
Ñ`r
dG o
OÉn
µ`n
j |} n
øj/
ôp
aÉn
µ`r
dÉp
H l
§«/
ëo
e *Gn
h p
är
ƒn
ªr
dG
Gƒo
eÉn
b r
ºp
¡r
«n
?n
Y n
ºn
?r
Xn
G B Gn
Pp
Gn
h p
¬«/
a Gr
ƒ°n
ûn
e r
ºo
¡n
d n
ABÉ°n
Vn
G BÉn
ªs
?o
c r
ºo
gn
QÉ°n
ür
Hn
G
u
?o
c '
¤n
Y %G s
¿p
G r
ºp
gp
QÉn
°ür
Hn
Gn
h r
ºp
¡p
©r
ª°n
ùp
H n
Ön
gn
òn
d *G n
ABÉ°n
T r
ƒn
dn
h
(1)
l
ôj/
ón
b m
Ar
Àn
T
Buuzunayetlehemmâkabliarasında,hemcümlele-
riarasında,hemcümlelerininkeyfiyetlerindebulu-
nancihet-iirtibatveintizamise:
kur’ân-ı kerîm, evvelâ münafıkların hâllerini, saniyen
cinayetlerini sarahaten kaydettiği gibi, muamelelerinin
kötülüğünü akla kabul ettirdikten sonra hayale, vehme,
hisse de gösterip, onlara da kabul ettirilmesini bu temsil-
le temin etmiştir.
evet, aklî şeylerden fazla, temsillerle hayalî şeyleri ka-
bule, hayal daha yakındır.
Ve keza, akla muhalif olan ve hem gayr-i me’lûf bulu-
nan bir şeyin me’nus bir şekilde gösterilmesiyle, hayal
çabuk kabul eder.
Ve keza, gaip bir şeyi hâzır göstermekle, akıl ile his
arasında mutabakat hâsıl olur; his de kabul eder.
Hülâsa
: Münafıkların kötülüğü şu temsille akla tasdik
ettirildiği gibi, hayale, vehme, hisse de kabul ettirilmesi
temin edilmiştir. Ve eyzan, münafıkların ayrı ayrı
aklî:
akla dayanan, akıl ile ilglil.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
cihet-i irtibat:
irtibat sebepleri,
tarafları; bağlanma yönü, aradaki
benzeyiş ve münasebet.
cinayet:
cana kıyma, katl veya bu
derecede ağır bir suç.
evvelâ:
öncelikle.
eyzan:
yine, öyle, keza, bu dahi,
öteki gibi.
gaip:
görünmeyen, hazır olmayan,
yok olan, kayıp.
gayr-i me’lûf:
alışılmamış, ülfet
edilmemiş.
hâl:
tavır, davranış, tutum.
hâsıl:
meydana gelme, ortaya çık-
ma.
hülâsa:
kısaca, sözün kısası.
intizam:
düzenlilik, düzgünlük.
keyfiyet:
bir şeyin nasıl olduğu,
nitelik.
keza:
böylece, aynı şekilde.
mâkabl:
öndeki, üstteki.
me’nus:
alışılmış, alışık, ünsiyet
edilmiş.
muamele:
davranma, davranış.
muhalif:
zıt, karşıt, aykırı.
mutabakat:
uyma, uygunluk, bir-
birini tutma.
münafık:
nifak sokan, ara bozucu;
kalbinde küfrü gizlediği hâlde
Müslüman görünen.
saniyen:
ikinci olarak.
sarahaten:
açıkça, açıktan açığa.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
temîn:
elde etme.
temin:
şüpheyi giderme, sağlam-
laştırma.
temsil:
misal getirme, özellikle
öğüt alınsın diye mesel anlatma.
vehim:
zan, şüphe, yanlış ve esas-
sız düşünce.
1.
O münafıkların hâli, karanlık bir gecede ateş yakan kimsenin durumu gibidir ki, ateş tam
onların çevresini aydınlatmışken, Allah birden nurlarını alıp götürmüş ve onları karanlıklar
içinde bırakmış; onlar da artık hiçbir şeyi göremez olmuşlardır. • Sağır, dilsiz ve kördürler;
gece karanlığında bir ses işitmez, kimseye bir şey işittiremez, bağırsalar da yardıma gelen
olmaz, yollarını bulamazlar. Çabaladıkça batar, o musibetten kurtulup geri dönemezler. •
Yahut onların hâli, şiddetle boşanan karanlıklı, gök gürültülü ve şimşekli bir yağmura tu-
tulmuş yolcuların misaline benzer. Yıldırımdan ölme korkusuyla parmaklarını kulaklarına
tıkarlar. Hâlbuki Allah o kafirleri kudretiyle çepeçevre kuşatmıştır. • Şimşeğin çakması ne-
redeyse gözlerini alır. Etraflarını aydınlatınca birkaç adım yürürler. Fakat üzerlerine karan-
lık çökünce oldukları yerde kalırlar. Eğer Allah dileseydi onlara verdiği işitme ve görme ni-
metlerini de alıverirdi. Muhakkak ki Allah her şeye hakkıyla kàdirdir. (Bakara Suresi: 17-20.)
İşaratü’l-İ’caz | 183 |
m
ünafıklar
B
ahSi