İşaratü'l İ'caz - page 195

kur’ân-ı kerîm bu kapının da kapalı olduğuna işareten
(1)
l
ºr
µ
o
H
demiştir. Ve bu işaretten, dilleri çekilip atılmış
bedbaht kimseler olduklarına bir remiz vardır.
Salisen:
İbret nazarıyla bakıp, dâhilî ve haricî delilleri
görüp, hakka rücuları mümkün iken, gafletleri gözlerini
perdelemiş, körlük de gözlerinin kapaklarını kapatmakla
yine necattan mahrum kalmışlardır. kur’ân-ı kerîm bu-
na işareten
(2)
l
»r
ªo
Y
demiştir. Yani, şeytanlara bir yuva in-
şa edilmek üzere, gözleri örtülmüş. Ateşî mahlûklar gibi,
şeytanların başlarını andıran bir vaziyeti hayale arz edi-
yorlar.
rabian:
pis ve çirkin vaziyetlerine bakıp, nadim olarak
tövbe etmeleri mümkün olduğu hâlde, nefislerinin heva-
sına tâbi olarak, hem bozuk fıtratlarının iktizasını destek-
leyerek, şeytanlarının iğvasıyla yaptıkları o çirkin hâlleri,
gözlerine güzel göründüğünden, terk edemediler. İşte,
kur’ân-ı kerîm buna da
(3)
n
¿ƒo
©p
Lr
ôn
j n
’ r
ºo
¡n
a
demekle, onla-
rın son ümitlerinin de suya düştüğüne ve kum deryasına
ihtiyârlarıyla giren ve bir daha çıkamayan bedbaht insan-
lar olduklarına işaret etmiştir.
ó
®
ò
mayan, yoksun.
nadim:
pişman olan, nedamet du-
yan; pişman.
nazar:
bakış; düşünce, fikir.
necat:
kurtuluş, kurtulma, halâs,
selâmet.
nefis:
kişinin kendisi, iyiliğe de kö-
tülüğe de meyli olan duygu.
rabian:
dördüncü olarak.
remiz:
işaret, bir manayı ifade
eden veya bir manaya delâlet
eden işaret ve şekil.
rücu:
dönme, geri dönme.
salisen:
üçüncü olarak.
tâbi:
boyun eğen, uyan, itaat
eden, itaatte bulunan, bağlanan.
tövbe:
işlenmiş bir günahtan piş-
manlık duyup bir daha işleme-
mek üzere söz verme.
vaziyet:
durum.
arz:
sunma.
ateş-i mahlûk:
ateşte yaşa-
yan yaratık.
bedbaht:
bahtsız, tâli’siz, za-
vallı.
dâhilî:
içe ait, içe dönük, iç ile
ilgili.
delil:
iz, nişan, emare.
fıtrat:
yaratılış, tabiat, mizaç,
huy.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesiz-
lik, Allah’tan uzaklaşıp nefsin
arzularına dalmak.
hakka:
gerçek.
haricî:
dışa ait, dışarı ile ilgili.
heva:
tutkunluk, düşkünlük.
ibret:
bir durumdan veya
olaydan ders alma, ders çıkar-
ma.
iğva:
ayartma, azdırma, sap-
tırma, doğru yoldan çıkarma,
baştan çıkarma.
ihtiyâr:
irade, tercih.
iktiza:
lâzım gelme, gerekme.
inşa:
yapma, bina etme, kur-
ma.
işareten:
işaret eder şekilde,
gösterecek biçimde.
kum deryası:
çöl.
mahrum:
bir şeye sahip ola-
1.
Dilsiz. (Bakara Suresi: 18.)
2.
Kör. (Bakara Suresi: 18.)
3.
Artık geri de dönemezler. (Bakara Suresi: 18.)
İşaratü’l-İ’caz | 195 |
m
ünafıklar
B
ahSi
1...,185,186,187,188,189,190,191,192,193,194 196,197,198,199,200,201,202,203,204,205,...576
Powered by FlippingBook