kur’ân-ı kerîm
(1)
r
ºp
gp
QÉn
°ür
Hn
Gn
h r
ºp
¡p
©r
ª°n
ùp
H n
Ön
gn
òn
d *G n
ABÉ°n
T r
ƒn
dn
h
cümlesiyle, “
Onlarınölümleazaptanveıztıraptankurtul-
mayaistihkaklarıyoktur.Bununiçinmeşiet-iİlâhiyeon-
larınölümünetaallûketmemiştir.Taallûketseydi,gözle-
rinikör,kulaklarınısağıretmeyetaallûkederdi.Bunada
taallûketmiyor.Çünkü,kanun-iİlâhiyedenhariçkalan
bugibibedbahtlarıngözleri,kulaklarıdaimasağkalsın
ki,azaplarıişitmektenveakreplerigörmektenzevkal-
sınlar,yanititresinler
” diye sâmie cevap vermiştir.
sonra, bu kıssanın ihtiva ettiği azamet ve kudret-i İlâ-
hiye ile Cenab-ı Hakkın umum kâinatta tasarruf sahibi
olduğu –ve bilhassa âsâr-ı kudretinden ra’d, berk, sehap
mu’cizelerinin görünmesiyle– sâmice tahakkuk edince,
“kâinat, heybetinin bir tecellisi ve bu musibetler de
gazabının bir kahrı olan zatın kudreti ne kadar büyüktür;
(2)
*G n
¿
Én
ër
Ñ°o
S
!” diye tesbihata başlamıştır. kur’ân-ı kerîm
de onu tasdiken
(3)
ôj/
ón
b m
Ar
Àn
T u
?o
c '
¤n
Y %G s
¿
p
G
demiştir.
Mezkûrayetinihtivaettiğicümlelerinhey’etlerinde-
kimünasebetleregelince:
(4)
m
Öu
«°n
ü`n
c r
hn
G
’deki
(5)
r
hn
G
, süflî ve gayr-i süflî münafıkla-
rın iki kısma münkasım olduklarına işarettir. Ve her iki
temsilin birbirine münasip olduğuna ve münafıkların hâ-
line uygun bulunduğuna remizdir. Ve aralarında müşabe-
hetin bulunması malûm ve müsellem olduğuna imadır.
âsâr-ı kudret:
Allah’ın kudret ese-
ri.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
azamet:
büyüklük.
azap:
eziyet, işkence; büyük sıkın-
tı, şiddetli acı.
bedbaht:
bahtsız, tâli’siz, zavallı.
berk:
şimşek.
bilhassa:
özellikle.
cenab-ı Hak:
Allah; doğru, gerçek,
Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve
azamet sahibi yüce Allah.
gayr-i süflî:
üst tabaka, zenginler,
bilginler.
gazap:
kızgınlık, hiddet, öfke.
hariç:
bir şeyin dışı, dışarısı, dışta
kalan.
hey’et:
hâl, durum, keyfiyet.
heybet:
saygı ile birlikte korku
hissini veren hâl, büyüklük.
ıztırap:
kuvvetli acı, aşırı elem,
azap.
ihtiva:
içine alma, içinde bulun-
durma.
ima:
dolaylı, üstü kapalı ifade et-
me.
istihkak:
hak etme, hak kazanma,
hakkı olma.
kahır:
üstün gelerek mahvetme,
üstün gelerek helâk etme, batır-
ma, ezme.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
kanun-i İlâhî:
İlâhî irade, İlâhî ka-
nun.
kıssa:
ibret verici hikâye.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
kudret-i İlâhiye:
Allah’ın kudreti,
Allah’ın kudretiyle yaptığı işler, fi-
iller, tasarruflar.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
meşiet-i İlâhiye:
Cenab-ı Hakka
ait, Onun bilgisi, arzusu, isteği ve
iradesi altında olan; Allah’ın varlık-
lar üzerindeki iradesi.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
mu’cize:
benzerini yapmaktan in-
sanların âciz kaldığı şey.
musibet:
felâket, belâ.
münafık:
nifak sokan, ara bozucu;
kalbinde küfrü gizlediği hâlde
Müslüman görünen.
münasebet:
ilgi, ilişki, münasebet.
münasip:
uygun.
münkasım:
taksim edilmiş, kısım-
lara ayrılmış, bölünmüş.
müsellem:
doğruluğu, gerçekliği
herkes tarafından kabul edilen.
müşabehet:
benzeme, benzeyiş.
ra’d:
gök gürlemesi, gök gürültü-
sü.
remiz:
işaret, bir manayı ifade
eden veya bir manaya delâlet
eden işaret ve şekil.
sâmi:
dinleyen, dinleyici.
sehap:
bulut.
süflî:
aşağılık, alçak, bayağı,
adî.
taallûk:
alâkalı, münasebetli
olma.
tahakkuk:
gerçekleşme, ol-
ma; delil ile ispat edilme, ke-
sinleşme.
tasarruf:
faaliyet, icraat.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
tecelli:
belirme, bilinme, gö-
rünme.
temsil:
benzetme, misal getir-
me.
tesbihat:
tesbihler, Cenab-ı
Hakkın bütün noksan sıfatlar-
dan uzak ve bütün kemal sı-
fatlara sahip olduğunu ifade
eden sözler.
umum:
bütün.
zat:
azamet ve ululuk sahibi.
1.
Eğer Allah murat etse idi, onların kulaklarının ve gözlerinin nurlarını götürürdü. (Bakara
Suresi: 20.)
2.
Allah her türlü kusur ve noksan sıfatlardan münezzehtir.
3.
Şüphesiz Allah her şeye kàdirdir. (Bakara Suresi: 20.)
4.
Şiddetli bir yağmur. (Bakara Suresi: 19.)
5.
Yahut. (Bakara Suresi: 19.)
B
akara
S
ureSi
| 204 | İşaratü’l-İ’caz