(1)
l
äÉn
ªo
?`o
X
kelimesinin cem sigasıyla zikri ise, bulutların
hem karanlıklarından, hem kesafetlerinden, hem karan-
lık ve kesafet âmm olduğundan, hem yağmurun katrele-
rinin kesafetlerinden hâsıl olan müteaddit zulmetlere işa-
rettir.
tenkiri ve meçhuliyeti ifade eden
l
äÉn
ªo
?o
`X
’deki
tenvin
,
yolcularca hakikatleri meçhul birtakım zulmetler olduğu-
na işarettir. demek, o
tenvin
, yolcuların ilmine perde
olarak bir zulmeti daha ilâve etmiştir. o hâlde
tenvin
,
yolcuların gözlerine perde olan zulümata bir te’kittir.
(2)
l
¥r
ôn
Hn
h l
ór
Yn
Qn
h
: Yani,
gökgürültüsüyleşimşek
, Cenab-ı
Hakkın azametine ve kudretine delâlet eden pek aşikâr
iki ayettir ki, âlem-i gayptan bulutların idare ve tedvirleri-
ne müekkel ve nizam ve intizam kanunlarının mümessil-
leri ve memurları olan meleklerin yed-i salâhiyetlerine ve-
rilmiştir.
sonra, müsebbebatın esbapla zahirde bağlı olduğuna
binaen, bulutlar havada münteşir olan buhar-ı mâîden
izn-i İlâhî ile teşekkül ederler. Bu bulutların, hikmet-i
rabbaniye ile, bir kısmı menfi elektriği hamildir, bir kıs-
mı da müspet elektriği hamildir. Bu kısımlar birbirine yak-
laşıp aralarında müsademe hâsıl olduğunda, irade-i Hâlık
ile, berk tevellüt eder. Bulutların bir kısmı hücum, bir kıs-
mı firar ettikleri zaman, aralarında havasız kalan yerleri
doldurmak için emr-i rabbanî ile tabakat-ı havaiye
yönetme.
intizam:
düzenlilik, düzgünlük.
irade-i Hâlık:
yaratanın iradesi, di-
lemesi.
izn-i İlâhî:
Allah’ın izni.
katre:
damla.
kesafet:
kalınlık, yoğunluk.
kudret:
Allah’ın bütün varlığı çev-
releyen ezelî kuvveti.
meçhul:
bilinmeyen, hakkında bil-
gi olmayan.
meçhuliyet:
bilinmezlik, meçhul-
lük.
menfi elektrik:
negatif elektrik.
müekkel:
vekil tayin edilmiş, mü-
vekkel.
mümessil:
temsil eden, temsilci.
münteşir:
yayılan, yayılmış, açıl-
mış; dağınık.
müsademe:
çarpışma, tokuşma,
vuruşma, birbirine çarpma.
müsebbebat:
bir sebeple olanlar,
sebeple meydana çıkanlar, neti-
celer.
müspet elektrik:
pozitif elektrik.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
nizam:
düzgünlük, tertip.
salâhiyet:
yetki, bir işi yapmaya
veya işe karışmaya hakkı bulun-
ma.
tabaka-i havaiye:
hava tabakası,
atmosfer.
tedvir:
çekip çevirme, idare etme.
te’kit:
gr. pekiştirme.
tenkir:
belirsiz kılma.
tenvin:
Arapça bir kelimenin so-
nunu nun gibi okutmak üzere ko-
nulan işaret; kelimenin sonuna iki
üstün (en), iki esre.
teşekkül:
kurulma, oluşma, şekil-
lenme.
tevellüt:
doğma, doğum.
yed-i salâhiyet:
yetki eli.
zahir:
görünüşe göre, görünüş iti-
barıyla.
zikir:
anma, bildirme.
zulmet:
karanlık.
zulümat:
karanlıklar.
âlem-i gayp:
gayp âlemi, gö-
rünmeyen, fakat varlığı kesin
olan ve mahiyeti Allah tarafın-
dan bilinen başka dünyalar.
âmm:
genel, umumî, her yeri
kaplayan.
aşikâr:
açık, belli, meydanda.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
azamet:
büyüklük, ululuk, yü-
celik.
berk:
şimşek.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
buhar-ı mâî:
su buharı.
cem sigası:
çoğul kipi, kalıbı.
cenab-ı Hak:
Allah; doğru,
gerçek, Hakkın tâ kendisi olan,
şeref ve azamet sahibi yüce
Allah.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alâmet, işaret.
emr-i rabbanî:
Allah’ın emri.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
firar:
kaçma, gizlice gitme.
hakikat:
gerçek, doğru.
hamil:
yüklü.
hâsıl:
meydana gelme, ortaya
çıkma.
hikmet-i rabbaniye:
Cenab-ı
Hakkın terbiye ve idaresinin
gayeli ve maksatlı olması.
idare:
döndürme, çevirme,
1.
Karanlıklar. (Bakara Suresi: 19.)
2.
Gök gürültüsü ve şimşek. (Bakara Suresi: 19.)
İşaratü’l-İ’caz | 211 |
m
ünafıklar
B
ahSi