(1)
B Gn
Pp
Gn
h
’daki
h
yolcuların evvelce gördükleri zulmet
musibetini tazelemek için ikinci bir zulmet daha atıf ve
ilâve edildiğine işarettir.
Gn
Pp
G
’nın ifade ettiği cüz’iyet ve
kıllet ise, yolcuların zulmete karşı besledikleri nefret ve
gösterdikleri körlük şiddetinden, fikren zulmeti düşün-
mediklerine; ancak, aleddevam, ziya için bir fırsat bek-
lerlerken, birdenbire zulmetin hücumuna maruz kaldıkla-
rına işarettir.
(2)
n
ºn
?` r
Xn
G
’nin berke olan isnadı, berkin ziyasından son-
ra hücum eden zulmetin başka zulmetlerden şedit oldu-
ğuna işarettir. Ve keza, musibetzede olan yolcuların ta-
hayyüllerine göre güya berkin ziyasından sonra şu boşlu-
ğu dolduran zulmetler hep berk ateşinin sönmesinden
meydana gelen dumanlar olduğuna da hayalî bir imadır.
zarar için kullanılan
(3)
r
ºp
¡r
«n
?n
Y
’deki
(4)
'
¤n
Y
kelimesi, zul-
met musibetinin tesadüfî olmayıp, ancak onların ceza-i
amelleri olduğuna işarettir. Ve musibetzede olan yolcu-
ların, şu boşluğu dolduran zulmetler bütün insanlar içeri-
sinde onları kasıt ve onlara zarar vermek için gönderil-
miş olduklarını tahayyül ettiklerine bir remizdir.
zulmet çöktüğü vakit, sükûnetle durup depreşme-
meleri icap ederken, “
Ayağakalktılar
” manasını ifade
eden
Gƒo
eÉn
b
tabiri, musibetin şiddetinden ve musibetle çok
uğraştıklarından, rükû vaziyetini andıran, bellerinde bir
musibetzede:
musibet görmüş,
felâkete uğramış, belâya, kazaya
uğrayan.
remiz:
işaret, bir manayı ifade
eden veya bir manaya delâlet
eden işaret ve şekil.
rükû:
namazda eğilme; vücudun
belden yukarı olan kısmını, baş
dik durumda iken yere paralel şe-
kilde öne doğru eğme hareketi.
sükûnet:
durgunluk; huzur, sakin-
lik.
şedit:
şiddetli.
tabir:
ifade; deyim.
tahayyül:
hayale getirme, haya-
linde canlandırma.
tesadüfî:
tesadüfle ilgili, rastgele,
tesadüf olarak.
vaziyet:
durum.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
zulmet:
karanlık.
aleddevam:
devamlı olarak,
daimî suretle, boyuna, sürekli
olarak.
atıf:
bağlama.
berk:
şimşek.
ceza-i amel:
yapılan işin kar-
şılığı.
cüz’iyet:
azlık, cüz’î oluş, kü-
çüklük.
evvelce:
daha önce.
fikren:
fikir ile, düşünerek,
zihnen.
güya:
sanki.
hayalî:
hayalle ilgili, gerçek ol-
mayan.
icap:
gerekme hâli, gerekli ol-
ma.
ima:
dolaylı, üstü kapalı ifade
etme.
isnat:
dayandırma.
kasıt:
niyet, düşünce.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kıllet:
azlık, miktarca azlık, ek-
siklik.
mana:
anlam.
maruz:
uğramak, etkilenmek.
musibet:
felâket, belâ.
1.
Ve …inde, …ği zaman. (Bakara Suresi: 20.)
2.
Karanlık çöktü. (Bakara Suresi: 20.)
3.
Onların üzerine. (Bakara Suresi: 20.)
4.
Üzerine.
İşaratü’l-İ’caz | 221 |
m
ünafıklar
B
ahSi