evvelâ, bu cümle müste’nifedir. Yani, mâkabliyle bağ-
lı değildir. İsti’nafı ise mukadder bir suale cevaptır.
Sual:
Berk, zulmetleri dağıtan ziyadar bir ateştir. on-
lar, onun ziyasından istifade etmediler mi?
Elcevap:
Bir fayda ve bir menfaat görmeleri şöyle dur-
sun, berkin zararından ve belâsından korktular diye,
kur’ân-ı kerîm bu cümle ile o mukadder suale cevap
vermiştir.
kurbiyeti ve yakınlığı ifade eden
(1)
o
OÉn
µ`n
j
kelimesinin bu
cümlede delâlet ettiği mana şöyledir: gözlerini hatfede-
cek, yani kaptıracak ve kör edecek esbap mevcut oldu-
ğuna rağmen, her nasılsa bir mâniden dolayı henüz kör
olmamışlardır. kaptırmak manasını ifade eden
(2)
o
?n
£r
î
n
j
kelimesinde pek güzel ve lâtif bir belâgat vardır. Şöyle ki:
eşyanın suretlerini alıp getirmek için gözün gönderdi-
ği ziya, esna-i râhta eşyaya yetişmezden evvel, birdenbi-
re şimşek çakar. o şimşek, kapıcı bir kuş gibi, gözdeki o
ziyayı alır götürür. Veya gözün şuaı eşyanın şekillerini
alıp getirirken, gecenin gözü hükmünde olan şimşek, ke-
mal-i sür’atle hücum ederek, gözün elinden o şekilleri
alır götürür. sanki zulmeti kaldırmakla eşyayı gösteren
şimşek, o bedbahtların eşyayı görmelerine razı olmadı-
ğından, onların gözlerinin şuaından o şekilleri alıp götü-
rüyor.
bedbaht:
bahtsız, tâli’siz, zavallı.
belâ:
musibet, sıkıntı.
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı ve
tesirli ifade; sözün güzel olmakla
beraber yerinde, hâl ve makama
uygun olması.
berk:
şimşek.
delâlet:
delil olma, gösterme; ala-
met, işaret.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
esna-i rah:
yol esnası, yolculuk
anı.
evvel:
önce.
evvelâ:
öncelikle.
hatfetmek:
kamaştırmak.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
isti’naf:
yeniden başlama,
baştan başlama.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
kemal-i sür’at:
tam sür’at,
mükemmel hız.
Kur’ân-ı Kerîm:
Kur’ân; Hz.
Muhammed’e vahiyle indirilen
en son İlâhî kitap.
kurbiyet:
yakınlık, yakın ol-
ma, yakınlık kazanma.
lâtif:
hoş.
mâkabl:
öndeki, üstteki.
mana:
anlam.
mâni:
engel, mania, set.
menfaat:
fayda.
mukadder:
takdir edilmiş.
müste’nife:
yeniden başla-
yan.
razı:
hoşnut olma, kabul et-
me.
sual:
soru.
suret:
nüsha, kopya.
şua:
ışın, ışık huzmeleri.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
ziyadar:
ziyalı, ışıklı, parlak,
aydınlık.
zulmet:
karanlık.
1.
Hemen hemen, neredeyse. (Bakara Suresi: 20.)
2.
Kapacak. (Bakara Suresi: 20.)
B
akara
S
ureSi
| 218 | İşaratü’l-İ’caz