İşaratü'l İ'caz - page 199

sonra, bu ikinci temsilin münafıkların hâline beş ci-
hetten münasebeti vardır:
Birincisi
: Her iki taraf da öyle hayrete düşmüşlerdir ki,
kendilerine kurtuluş yolları tamamen kapanmış, necat
vesileleri kaybolmuştur.
İkincisi
: Her iki taraf da korku şiddetinden bütün mev-
cudatın kendilerine düşman olduklarını zannederler, bir
dakika bile ölüm tehlikesinden emin olmazlar.
üçüncüsü
: Her iki taraf da dehşetin şiddetinden akıl-
larını kaybetmiş deliler gibi olurlar. Hatta kılıçların parıl-
tısını görüp, gözlerini yummakla veya tüfeklerin seslerini
işitip, kulaklarını tıkamakla ölümden tahaffuz etmek iste-
yen veya güneşin gurubunu istemediğinden, saatinin
zemberiğini kısaltan ahmaklar gibi bir vaziyet gösterirler.
Hâlbuki, kulaklarını tıkamak veya gözlerini yummakla
gök gürültüsünden veya şimşek çakmasından kurtula-
mazlar.
Dördüncüsü
: güneş, yağmur, su, ziya, çiçeklere isabet
ederse hayat verirler, nebatata olursa terbiye ve tenmiye
ettirirler, pis şeylere isabet ederlerse kabih kokuları ihdas
ederler, emvat ve ölülere bakarlarsa ufunet tevlit ederler.
kezalik, rahmet ve nimet dahi, kendilerine lâyık olan
mevkilere isabet etmezler de, onları intizar edip kıymet-
lerini bilmeyen mevkilere isabet ederlerse, zahmetlere ve
nikmetlere inkılâp ederler.
getirme.
ufunet:
kötü ve pis koku, çürük
koku.
vaziyet:
durum.
vesile:
bahane, sebep.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, meşakkat.
ziya:
ışık, aydınlık, nur, parlaklık.
İşaratü’l-İ’caz | 199 |
m
ünafıklar
B
ahSi
cihet:
yön.
dehşet:
büyük korku hâli,
korkma, ürkme.
emin:
emniyet sahibi, korku-
suz.
emvat:
ölüler.
gurup:
batma, batış.
ihdas:
yeniden bir şey yapma,
ortaya koyma.
inkılâp:
bir hâlden diğer bir
hâle geçme, değişme, dönüş-
me.
intizar:
bekleme, gözleme.
kabih:
kötü, çirkin, fena, yakı-
şıksız, ayıp.
kezalik:
keza, bu da öyle,
böylece, hakeza.
kıymet:
değer.
mevcudat:
mevcutlar, var
olan her şey, mahlûklar.
mevki:
yer, mekân.
münafık:
nifak sokan, ara bo-
zucu; kalbinde küfrü gizlediği
hâlde Müslüman görünen.
münasebet:
ilgi, ilişki, müna-
sebet.
nebatat:
bitkiler.
necat:
kurtuluş, kurtulma, ha-
lâs, selâmet.
nikmet:
şiddetli ceza, eza ve-
rerek cezalandırma, öç alma.
nimet:
iyilik, lütuf, ihsan, ba-
ğış.
rahmet:
lütuf, nimet, faydalı
yağmur için söylenir.
rahmet:
yağmur, faydalı yağ-
mur.
tahaffuz:
korunma, sakınma.
temsil:
benzetme, misal getir-
me.
tenmiye:
büyütme, yetiştir-
me.
terbiye:
besleyip büyütme,
yetiştirme.
tevlit:
sebep olma, vücuda
1...,189,190,191,192,193,194,195,196,197,198 200,201,202,203,204,205,206,207,208,209,...576
Powered by FlippingBook