Hâlbuki,mü’minolanzat,nur-iimanıniktizasıyla,kâ-
inatınyaptığıtesbihlerivetebşirlerimanenişitir,ferah-
nakolur.
Ve keza, kur’ân-ı kerîm’in temsil hususunda yaptığı
tekrar, münafıkların iki kısma ayrılmış olduğuna işarettir:
Birisi
, süflî ve âmî olan tabakadır. Bu tabakanın hâli-
ne uygun, birinci temsildir.
İkincisi
, kibirli, gururlu, güya yüksek tabakadır. Buna
münasip, ikinci temsildir.
demek, temsillerin tekrarı, kasemlerin taaddüdüne
işarettir.
Sual:
Şu ikinci temsilin, münafıkların nazarına göre,
bu makamla münasebeti nedir?
Elcevap:
kur’ân-ı kerîm’in muhataplarından tabaka-i
ulâda veya saff-ı evvelde olanlar, daima sahralarda gezen
çöl adamlarıdır. Bunlar, bilumum bu hâdiseyi ya görmüş-
ler veya ebna-i cinslerinden işitmişlerdir.
Hem, böyle ateş yakmak meselesi, efkâr-ı amme ile
alâkadardır. Ve bu hâdise onlara bir darbımesel kadar te-
sir eder.
sonra, ikinci temsilin birinci temsille münasebeti pek
aşikârdır. zira, o ona ikmal edici bir tetimmedir. Hatta
çok noktalarda da ittihatları vardır.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
âmî:
bilgisiz, cahil.
aşikâr:
açık, belli, meydanda.
bilumum:
bütün, tamamı, hep,
genel olarak.
darbımesel:
atasözü, vecize.
ebna-i cins:
kendi cinsinden olan-
lar.
efkâr-ı amme:
genelin, umumun,
düşünceleri, umuma ait düşünce,
kamuoyu.
ferahnak:
neşeli, sevinçli.
gurur:
kibir, kendi yüksek ve de-
ğerli tutarak böbürlenme.
güya:
sanki, sözde.
hâdise:
olay.
ikmal:
tamamlama, bitirme.
iktiza:
lâzım gelme, gerekme.
ittihat:
aynı fikir ve görüşte olma,
fikir birliği etme.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
kasem:
yemin, and, ahdetme.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kibir:
büyüklük satma; kendini
başkalarından üstün görme ve
gösterme.
B
akara
S
ureSi
| 198 | İşaratü’l-İ’caz
makam:
yer.
manen:
mana bakımından,
manaca.
mesele:
konu.
muhatap:
kendisine hitap
olunan.
mü’min:
iman eden, inanan.
münafık:
nifak sokan, ara bo-
zucu; kalbinde küfrü gizlediği
hâlde Müslüman görünen.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
münasip:
uygun.
nazar:
bakış, fikir.
nur-i iman:
iman nuru, Al-
lah’ın varlığına, yaratıcılığına
inanmadaki gönül, kalb ve fi-
kir aydınlığı.
saff-ı evvel:
birinci saf, baş-
langıç safî.
sahra:
büyük çöl, geniş saha.
sual:
soru.
süflî:
aşağıda bulunan, aşağı-
da olan.
taaddüt:
birden çok olma, ço-
ğalma, sayısı artma.
tabaka:
topluluk, sınıf, zümre.
tabaka-i ulâ:
birinci tabaka.
tebşir:
müjde verme, müjde-
leme.
temsil:
misal getirme, özellik-
le öğüt alınsın diye mesel an-
latma.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksan sıfatlardan uzak tut-
ma, Cenab-ı Hakk’ı şanına la-
yık ifadelerle anma.
tesir:
etki.
tetimme:
bir konuyu veya
eseri tamamlamak için ekle-
nen kısım, ek.
zat:
kişi, şahıs, fert.