İşaratü'l İ'caz - page 197

evet, bu ayetin cümleleri arasındaki nizam ve irtibat
aynen saniye, dakika, saatleri sayan miller arasındaki ir-
tibat gibidir.
Evvelâ,buayetievvelkiayetlerleraptedencihet:
kur’ân-ı kerîm, münafıkların vaziyetini tasvir için it-
nap ve tatvil ile, yani uzun ibareleri havi misal ve temsil-
leri tekrar etmiştir. Bu da münafıkların vaziyetine teret-
tüp eden dehşet ve hayretin iki kısma ayrıldığından ileri
gelmiştir.
zira, birinci temsilin hülâsasına göre,
münafıkolan
kimse,kendisinivücutsahrasındavearkadaşlarındanay-
rılmıştekbaşınakaldığınıvekâinatcemiyetindentard
edilmişsahipsizkaldığınıbildiğigibi,herşeyidemadum
bilir.Vevahşetleihataedilmişsükûnvesükûnetiçinde
bütünmahlûkataecnebinazarıylabakar.münafığınşu
bakışıylamü’mininbakışıarasındadağlarkadarfarkvar-
dır.zira,mü’minolanzat,nur-iimanilebütünmevcu-
datıkendisinedostveaşinabilir;vekâinatla,tevahhuş
etmekdeğil,tambirünsiyetivemuarefesivardır.
İkinci temsilin hülâsasına göre,
münafıkolanadam
âlemimusibetleriyleöldürücü,belâlalarıylaboğucu,deh-
şetlihâdisatıylatehditedici,şedaidiylesıkıcıbirşekilde
görür.Bütündünyayı,envaıylaberaberkendisineadavet
etmekteittifakettiklerinizanneder.İşteomünafığınbu
zannınagöre,âlemdeonamenfaatverecekhiçbirşey
yoktur.Bütüneşyavemevcudatonunaleyhindedirler.
muarefe:
karşılıklı görüşme, tanış-
ma; birbirini bilip tanıma.
musibet:
felâket, belâ.
mü’min:
iman eden, inanan.
münafık:
nifak sokan, ara bozucu;
kalbinde küfrü gizlediği hâlde
Müslüman görünen.
nazar:
bakış; düşünce, fikir.
nizam:
düzgünlük, tertip.
nur-i iman:
iman nuru, Allah’ın
varlığına, yaratıcılığına inanmada-
ki gönül, kalb ve fikir aydınlığı.
rapt:
bağlama, bağlanma, iliştir-
me.
sahra:
büyük çöl, geniş saha.
sükûn:
sessizlik.
sükûnet:
sakinlik, sessizlik.
şedait:
eziyetli, zahmetli, meşak-
katli, sıkıntılı durumlar, hâller.
tard:
kovma, çıkarma, uzaklaştır-
ma, sürme.
tasvir:
bir şeyi yazıyla veya başka
ifade tarzlarıyla anlatma.
tatvil:
uzatma, uzatılma.
tehdit:
tehlike.
temsil:
misal getirme, özellikle
öğüt alınsın diye mesel anlatma.
terettüp:
ait olma, icap etme, ge-
rekme.
tevahhuş:
korkulu bir şekilde
emin olmayarak bakma.
ünsiyet:
alışkanlık, ülfet, dostluk.
vahşet:
ıssızlık, tenhalık, yalnızlık.
vaziyet:
durum.
vücut:
varlık.
zan:
sanma, kesin olarak bilmek-
sizin kuvvetli ihtimalle hükmet-
me.
zat:
kişi, şahıs, fert.
İşaratü’l-İ’caz | 197 |
m
ünafıklar
B
ahSi
adavet:
düşmanlık, husumet.
âlem:
bütün yaratılmışlar.
âlem:
dünya, cihan.
aleyh:
karşı, karşıt.
aşina:
bildik, tanıdık.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
belâ:
musibet, gam, keder,
afet, sıkıntı.
cemiyet:
topluluk, birlik.
cihet:
yön.
dehşet:
büyük korku hâli,
korkma, ürkme.
dehşetli:
ürkütücü, sıkıntı ve-
rici.
ecnebi:
yabancı.
enva:
çeşitler, türler, neviler.
evvel:
önce gelen, önceki.
evvelâ:
öncelikle.
hâdisat:
hâdiseler, olaylar.
havi:
içine alan, kapsayan, ku-
şatan.
hayret:
şaşkınlık.
hülâsa:
kısaca, özet.
ibare:
metin, cümle veya bir
kaç cümleden oluşan söz gru-
bu.
ihata:
kuşatma, içine alma.
irtibat:
bağ, münasebet.
itnap:
sözün uzun tutulması,
uzatılması; daha kısa anlatımı
mümkün olduğu hâlde uzun
anlatımı tercih etme.
ittifak:
fikir birliği, söz birliği.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlem-
ler.
madum:
yok olan, mevcut ol-
mayan.
mahlûkat:
yaratıklar, Allah ta-
rafından yaratılanlar.
menfaat:
fayda.
mevcudat:
mevcutlar, var
olan her şey, mahlûklar.
misal:
eş, benzer.
1...,187,188,189,190,191,192,193,194,195,196 198,199,200,201,202,203,204,205,206,207,...576
Powered by FlippingBook