(1)
k
ABÉ n
æp
H n
ABÉ n
ª° s
ùdGn
h
cümlesiyle, sâniin vücuduna olan afakî
delillerden en basit ve en yükseğine işaret edilmiştir.
sonra, mürekkebat ve mevalidin vücud-i sânia vech-i
delâletlerine,
(2)
k
ABÉ n
e p
ABÉ n
ª° s
ùdG n
øp
e n
?n
õr
fn
Gn
h
(ilâahir) cümlesiyle
işaret edilmiştir.
sonra, geçen delillerin her birisi alelinfirat, yani birer
birer sâniin vücuduna delâlet ettiği gibi, heyet-i mec-
muası da sâniin vahdetine işarettir.
sonra, nimetlerin menşei ve menbaı olan âlemin niza-
mına işaret eden o cümlelerin suret-i tertibi
(3)
r
ºo
µ` n
d Ék
br
Rp
Q
’ün
delâletiyle beraber, Ma’bud’un ibadete müstahak olduğu-
na delâlet eder. Çünkü, ibadet şükürdür; şükür Mün’im’e
edilir. Yani, nimetleri veren zata şükretmek vaciptir.
sonra
r
ºo
µ
n
d Ék
br
Rp
Q
cümlesinden, arz ve arzdan çıkan
mevalit, yani arzın semereleri insanlara hadim oldukları
gibi, insanlar da onların sâniine hadim olmaları lâzım ol-
duğuna bir remiz vardır.
(4)
Gk
OGn
ór
fn
G ! Gƒo
?n
©r
én
J n
Ón
a
cümlesi ise, geçen cümlelerin her
birisiyle alâkadardır. Yani, rabbinize ibadet yaptığınızda
şerik yapmayınız. zira, rabbiniz ancak Allah’tır. sizi,
nev’inizle beraber halk eden odur ve arzı size mesken
olarak hazırlayan odur. semayı, sizin binanıza dam ola-
rak yaratan odur ve sizin rızık maişetinizi tedarik için
afakî:
dışa dönük.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, münasebet-
li, bağlı.
alelinfirat:
birer birer, teker teker.
âlem:
dünya, cihan.
arz:
yer, dünya.
dam:
tavan.
delâlet:
delil olma, gösterme; alâ-
met, işaret.
delil:
kanıt, tanık, bürhan.
hadim:
hademe, hizmetçi, hizmet
eden, işe yarayan.
halk:
yaratma, yoktan var etme.
heyet-i mecmua:
bir şeyin tefer-
ruatına ve cüzlerine bakılmaksızın
bütününün gösterdiği hâl ve man-
zara.
ilâahir:
sona kadar, sonuna kadar.
Ma’bud:
kendisine ibadet edilen,
tapınılan, kulluk edilen Allah.
maişet:
geçim, geçinme.
menba:
kaynak.
menşe:
esas, kaynak.
mesken:
oturulan, ikamet olunan
yer.
mevalit:
mevlitler, doğumlar, do-
ğuşlar.
mün’im:
nimet veren, ikram
eden, Allah.
mürekkebat:
mürekkep şeyler,
bileşikler, karışımlar.
müstahak:
lâyık olunan, hak edi-
len şey.
nevi:
tür, çeşit.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
nizam:
düzen, düzgünlük; kaide,
kanun.
remiz:
işaret, bir manayı ifade
eden veya bir manaya delâlet
eden işaret ve şekil.
rızık:
Allah tarafından her can-
lı için ayrılmış ve takdir edil-
miş olan nimet, yiyecek içe-
cek ve giyecek ile ilgili şeyler.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak
yaratan Allah.
sema:
gökyüzü, gök.
semere:
meyve, güzel netice.
suret-i tertip:
sıralama şeklin-
de, dizgi biçimi.
şerik:
ortak.
şükür:
teşekkür.
tedarik:
sağlama, temin etme,
karşılama.
vacip:
dinî bakımdan yapıl-
ması şart olan, kesinlik bakı-
mından farzdan sonra gelen.
vahdet:
birlik ve teklik.
vech-i delâlet:
delâlet ciheti,
delil olma yönü, sebebi.
vücud-i Sâni:
her şeyi sanatla
yaratan Allah’ın varlığı.
1.
Göğü de binanıza dam yaptı. (Bakara Suresi: 22.)
2.
Gökten bir su indirdi. (Bakara Suresi: 22.)
3.
Size rızık çıkardı. (Bakara Suresi: 22.)
4.
Öyle ise bile bile Allah’a eş ve ortak koşmayın. (Bakara Suresi: 22.)
B
akara
S
ureSi
| 246 | İşaratü’l-İ’caz