(1)
¢o
SÉn
f
aslında nisyandan alınmış bir ism-i faildir, vas-
fiyet-i asliyesi mülâhazasıyla insanlara bir itaba işarettir.
Yani, “
Eyinsanlar!Neiçinmisak-ıezelîyiunuttunuz?
”
Fakat, bir cihetten de insanlara bir mazeret yolunu gös-
teriyor. Yani, “
Sizinomisakıterketmenizamdendeğil,
belkisehivvenisyandanilerigelmiştir.
”
(2)
Gho
óo
Ñr
Yo
G
nidaya cevaptır. Mü’min, kâfir, münafık olan
geçen tabakalar nida ile çağrıldıklarından,
Gho
óo
Ñr
Yo
G
emri
devam, itaat, ihlâs, tevhid gibi her tabakaya münasip bir
manayı ifade eder.
(3)
r
ºo
µ
s
Hn
Q
:
rab
ünvanı
Gho
óo
Ñr
Yo
G
ile teklif edilen ibadete
bir illet ve bir sebebe işarettir. Yani, “
Sizinterbiyeniz
rabbinizinelindeolduğundan,daimaOnamuhtaçsınız.
VeterbiyenizelâzımolanbütünlevazımatıverenOdur.
Onun,onimetlerineşükürlâzımdır.şüküriseancakiba-
dettir.
”
(4)
r
ºo
µ n
?n
?n
N i/
ò s
dn
G
:
(5)
i/
ò s
dn
G
esma-imüpheme’
den olduğu
için, merci ve medlûlü ancak
sıla
denilen dâhil olduğu
cümle ile malûm olur. Meselâ,
(6)
n
? n
ABÉ n
L i/
ò s
dn
G
denildiği
zaman, gelen adamın yalnız sana gelmekle malûmiyeti
var, başka cihetten malûmiyeti yoktur. Binaenaleyh,
burada
s
Ün
Q
kelimesinin
i/
ò s
dn
G
ile vasıflandırılması,
amden:
isteyerek ve bilerek, kas-
ten.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
dâhil:
içinde, içeri girmiş.
esma-i müpheme:
belirsiz, kapalı
isimler.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli başka
bir karşılık beklemeksizin, sırf Al-
lah rızası için yapma.
illet:
sebep, gaye.
ism-i fail:
fiili, işi, eylemi yapan,
özne.
isnat:
dayanma, dayandırma.
itaat:
söz dinleme, boyun eğme,
emre uygun hareket etme.
itap:
azarlama, rencide etme.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti inkâr
eden, dinsiz.
levazımat:
lüzumlu maddeler, ih-
tiyaç maddeleri, lâzım olan şeyler.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
malûmiyet:
malûmluk, bilinme,
belli olma.
mana:
anlam.
mazeret:
elde olmayarak meyda-
na gelmiş, makul sebep, özür.
medlûl:
bir kelime veya bir işaret-
ten anlaşılan, bir kelime veya iba-
renin gösterdiği şey, mana.
merci:
merkez, kaynak, müracaat
edilecek yer.
meselâ:
örneğin.
misak:
anlaşma, sözleşme, ye-
minleşme, yemin, and, peyman.
misak-ı ezeliye:
ezelî sözleşme;
Allah’ın ruhları yarattığı zaman,
onlara, “Ben sizin Rabbiniz değil
miyim?” dediğinde onların, “Evet,
Rabbimizsin” diye cevap vermele-
ri hâdisesi.
muhtaç:
gerek duyan.
mülâhaza:
dikkatle ve teferru-
atıyla, inceden inceye düşünme.
mü’min:
iman eden, inanan.
münafık:
nifak sokan, arabozucu;
kalbinde küfrü gizlediği hâlde
Müslüman görünen.
münasip:
uygun, yerinde.
nida:
ses, seslenme, çağırma.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
nisyan:
unutma, unutuş, akla gel-
meme.
rab:
“Yarattıklarını besleyen, ye-
tiştiren; verdiği nimetlerle ıs-
lah ve terbiye eden” anlamın-
da Allah’ın bir ismi.
sehiv:
hata, yanlışlık, yanılma,
kusur.
sıla:
bağ-fiil.
şükür:
teşekkür.
tasvir:
betimleme, başka bir
ifade ile anlatma.
teklif:
öneri.
terbiye:
besleyip büyütme,
yetiştirme, eğitme.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme.
ünvan:
ad, isim.
vasfiyet-i aslî:
aslî özellik, te-
mel hususiyet.
vasıflandırma:
durum ve
özellikleriyle anlatılması, ifade
edilmesi.
1.
İnsanlar.
2.
İbadet ediniz. (Bakara Suresi: 21.)
3.
Rabbinize.
4.
O Rabbiniz ki, sizi yaratmıştır. (Bakara Suresi: 21.)
5.
O ki.
6.
O kişi ki, sana geldi.
B
akara
S
ureSi
| 250 | İşaratü’l-İ’caz