•
İkincisi
, insanın gaibâne olan aşağı mertebesinden,
huzurun yüksek makamına çıkması, ancak ibadet vasıta-
sıyla olduğuna işarettir.
•
üçüncüsü
, muhatabın üç cihetten ibadete mükellef
olduğuna işarettir: kalbiyle teslim ve inkıyada, aklıyla
iman ve tevhide, kalıbıyla amel ve ibadete mükelleftir.
•
Dördüncüsü
, muhatabın mü’min, kâfir, münafık ol-
mak üzere üç kısma ayrılmış olduğuna işarettir.
•
Beşincisi
, insanların yüksek, orta, avam tabakaları-
na hitaben şamil olduğuna işarettir.
•
Altıncısı
, insanlar arasında yapılan nida ve hitaplar-
da âdet edinmiş olan şeylere işarettir ki; insan, evvelâ
gördüğü adamı çağırır ve durdurur, sonra kim olduğunu
anlamak için alâmetlerine dikkat eder, sonra maksadını
anlatır.
Hülâsa
: Mezkûr hitap, geçen üç cihetten te’kit edilmiş
şu nüktelere işarettir.
(1)
Én
j
ile nida edilen insanlar; gafil, gaip, hâzır, cahil,
meşgul, dost, düşman gibi çok muhtelif tabakalara şamil-
dir. Bu muhtelif tabakalara göre
Én
j
’nın ifadesi değişir.
Meselâ, gafile karşı tembihi ifade eder; gaibe ihzarı,
cahile tarifi, dosta teşviki, düşmana tevbih ve takrii gibi,
her tabakaya münasip bir ifadesi vardır.
âdet:
her vakit yapılan.
alâmet:
belirti, işaret, iz.
amel:
fiil, iş, emek.
avam:
halkın büyük kısmı, umum,
herkes; “havas”ın zıddı.
cahil:
okur yazar olmayan, oku-
mamış, öğrenmemiş.
cihet:
yan, yön, taraf.
evvelâ:
öncelikle.
gafil:
gaflette bulunan, endişesiz,
nefsine uyarak Allah’ın emirlerini
unutan.
gaibâne:
görmeyerek, görünme-
yerek, arkadan, yüz yüze olmaya-
rak.
gaip:
görünmeyen, hazır olmayan,
yok olan, kayıp.
hitaben:
hitap ederek, söyleye-
rek.
hitap:
söylevde bulunmak, ko-
nuşmak.
hülâsa:
kısaca, özet.
ihzar:
hazır etme, hazırlama.
iman:
inanç, itikat.
inkıyat:
boyun eğme, bağlanma,
teslim olma.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti inkâr
eden, dinsiz.
makam:
yer, mevki.
mertebe:
derece, basamak.
meselâ:
örneğin.
meşgul:
bir işle uğraşan, ilgi-
lenen.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
muhatap:
kendisine hitap
olunan, söz söylenilen kimse.
muhtelif:
farklı.
mükellef:
sorumlu ve yüküm-
lü olan.
mü’min:
iman eden, inanan.
münafık:
nifak sokan, ara bo-
zucu; kalbinde küfrü gizlediği
hâlde Müslüman görünen.
münasip:
uygun, yerinde.
nida:
ses, seslenme, çağırma.
nükte:
ince manalı, ancak dik-
katle anlaşılabilen mana veya
söz.
şamil:
içine alan, kapsayıcı.
tabaka:
topluluk, sınıf, zümre.
takri:
azarlama, paylama.
tarif:
etrafıyla anlatma, anla-
tılma, etrafıyla bildirme, bildi-
rilme.
te’kit:
kuvvetlendirme, sağ-
lamlaştırma.
tembih:
uyarma, ikaz.
teşvik:
şevlendirme, isteklen-
dirme.
tevbih:
azarlama, paylama.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme.
vasıta:
vesile, neden, aracı.
1.
Ey!
B
akara
S
ureSi
| 248 | İşaratü’l-İ’caz