sonra, makam-ı kurbu iktiza ettiği hâlde, uzaklara
mahsus olan
Én
j
edatının kullanılması birkaç nükteye işa-
rettir:
1. teklif edilen emanet ve ibadetin pek büyük bir yük
olduğuna,
2. derece-i ubudiyetin, mertebe-i ulûhiyetten pek
uzak olduğuna,
3. Mükelleflerin, zaman ve mekânca hitabın vakit ve
mahallinden ırak bulunduğuna,
4. İnsanların derece-i gafletlerine işarettir.
muzafünileyh
’siz zikredildiğinden umumî bir tevessü-
mü ifade eden
(1)
t
in
G
kelimesi, hitabın umum kâinata şa-
mil olup, yalnız farz-ı kifaye suretiyle haml-i emanete ve
ibadete insanların tahsis edilmiş olduklarına işarettir. öy-
le ise, ibadette insanların kusurları umum kâinata teca-
vüzdür.
sonra,
t
in
G
kelimesinde bir icmal ve bir ipham vardır;
çünkü izafesiz zikredilmiştir. onun o ipham ve icmali,
(2)
¢o
SÉn
f
kelimesiyle izale ve tafsil edildiğinden, aralarında
bir icmal ve tafsil cezaleti meydana gelmiştir.
Én
g
,
t
in
G
’nün muzafünileyhine ıvaz olmakla beraber,
Én
j
edatıyla çağrılanları tembih içindir.
kamı, Allah’a manen yakınlık de-
recesi, insanın Allah’ı tanıyıp bil-
mesi ölçüsünde samimiyeti ve
takvasıyla Allah’a yaklaşması.
mekân:
yer, mahal.
mertebe:
derece, basamak.
mertebe-i ulûhiyet:
Allah’ın zat
(ehadiyet-birlik) mertebesinden
sonra bütün İlâhî sıfât ve isimle-
riyle zuhur ettiği ilk tecelli (açılıp
belirmesi) mertebesi, derecesi.
muzafünileyh:
isim tamlamasın-
da belirtilen isim.
mükellef:
sorumlu ve yükümlü
olan, bir şeyi yapmaya mecbur
olan, vazifeli.
nükte:
ince manalı, ancak dikkat-
le anlaşılabilen mana veya söz.
şamil:
içine alan, kapsayıcı.
tafsil:
etraflıca bildirme, ayrıntılı
anlatma.
tahsis:
has kılma, ayırma.
tecavüz:
haddini aşma, söz ve ha-
rekette ileri gitme.
teklif:
öneri.
tembih:
uyarma, ikaz.
tevessüm:
iyice anlatma.
umum:
bütün, hepsi.
umumî:
genel.
zikir:
anma, bildirme.
cezalet:
ahenkli, akıcı ve gü-
zel ifade.
derece-i gaflet:
gaflet derece-
si, dikkatsizlik ölçüsü.
derece-i ubudiyet:
kulluk de-
recesi.
emanet:
emniyet edilen kim-
seye bırakılan şey, eşya veya
kimse.
farz-ı kifaye:
bir kısım Müslü-
manların yerine getirmesiyle,
diğerlerinin üzerinden kalkan
farzlar.
haml-i emanet:
emanetin ta-
şınması yüklenilmesi.
hitap:
söylevde bulunmak,
konuşmak.
ıvaz:
bir şeye bedel olarak ve-
rilen veya alınan şey, karşılık,
bedel.
icmal:
kısa anlatma, özetle-
me, ayrıntılara girmeme.
iktiza:
gerektirme, lüzumlu
kılma.
ipham:
gizleme, gizli ve üstü
kapalı bırakma, belirsiz olma.
izale:
yok etme, ortadan kal-
dırma.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlem-
ler.
mahal:
yer.
makam-ı kurb:
yakınlık ma-
1.
Hangi?
2.
İnsanlar.
İşaratü’l-İ’caz | 249 |
i
BadeT ve
T
evhid
B
ahSi