kezalik, o keskin ziya karşısında, mezbeleye benzeyen
bazı pis kalbler de yanıp kömür oldular. Ve o kâfirlerin
nev’ini ilân eden zehirli bir hakikat-i küfriye husule geldi.
İşte bu hakikat-i küfriyeye işaret için
(1)
n
øj/
ò s
dn
G
zikredil-
miştir.
Maahaza, her iki
n
øj/
ò s
dn
G
arasında tam bir münasebet
vardır. Çünkü, her birisi birbirine zıt olan bir hakikate
işarettir.
Ve keza, harf-i tarif olan
r
?n
G
’in ifade ettiği beş mana-
yı
n
øj/
ò s
dn
G
de ifade ediyor. o manaların en meşhuru ahit-
tir. Yani, gerek
r
?n
G
’den, gerek
n
øj/
ò s
dn
G
’den, mahut ve ma-
lûm bir şey kastedilir. Binaenaleyh, ebu Cehil, ebu le-
heb, ümeyye İbni Halef vesaire gibi mahut ve meşhur
büyük kâfirlere
n
øj/
ò s
dn
G
ile işaret edilmiş olduğu ihtimali
pek kavidir. Bu ihtimale binaen, şu ayet gayptan ihbar
eden ayetlerden biri olur. Çünkü, onlar küfür üzerine öl-
müşlerdir. Ve aynı zamanda, i’caz-ı manevînin dört
nev’inden bir nev’i, şu gaybî ihbarlardan tezahür eder.
Sual:
kur’ân, zaruriyat-ı diniyedendir. zaruriyatta ih-
tilâf olamaz. Hâlbuki, müfessirlerce verilen ayrı ayrı ma-
naların bir kısmı, birbirine muhaliftir?
Cevap:
Azizim! kur’ân’ın her bir kelâmı, üç kaziyeyi
müştemildir:
sele.
kelâm:
söz, ibare, fıkra.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kezalik:
keza, bu da öyle, böyle-
ce.
küfür:
imansızlık, dinsizlik.
maahaza:
bununla birlikte, böyle
olmakla beraber.
mahut:
belli olan, bilinen.
malûm:
bilinen, belli, belirsiz ol-
mayan.
mezbele:
süprüntü yeri, süprün-
tülük, süprüntü dökülen yer, çöp-
lük.
müfessir:
Kur’ân-ı Kerîm’in metni-
ni tefsir, şerh ve izah eden İslâm
âlimi.
muhalif:
farklı, değişik, aykırı.
münasebet:
vesile, rabıta, bağ.
müştemil:
şümulüne alan, içine
alan.
nevi:
çeşit.
sair:
diğer, başka, öteki.
sual:
soru.
tezahür:
görünme, belirme, orta-
ya çıkma.
zaruriyat:
mecburî işler, ister iste-
mez olan işler, zorunlu işler.
zaruriyat-ı diniye:
dince yapılma-
sı mecburî olan işler.
zikir:
anma, bildirme.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
ahit:
söz verme.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
binaenaleyh:
bundan dolayı,
bunun üzerine.
gaybî:
gaypla ilgili, bilinme-
yenle ilgili.
gayptan:
görünmeyen âlem.
hakikat:
asıl, esas.
hakikat-i küfriye:
küfrün ha-
kikati, imansızsığın, dinsizliğin
esası, iç yüzü.
harf-i tarif:
Arabca’da, isimle-
rin başına gelen “elif” ve “lâm”
harfleri.
husul:
olma, meydana gelme.
i’caz-ı manevî:
manen mu’ci-
ze oluş.
ihbar:
haber verme, bildirme.
ihtilâf:
ayrılık, bir konuda
farklı görüş ve düşünüş, fikir
ayrılığı.
ihtimal:
olabilirlik.
ilân:
yayma, duyurma, bildir-
me.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti in-
kâr eden, dinsiz.
kasıt:
hedef almak, niyet et-
mek.
kavi:
kuvvetli, güçlü.
kaziye:
iddiayı ispat etmek
maksadıyla ileri sürülen me-
1.
Onlar ki. (Bakara Suresi: 6.)
İşaratü’l-İ’caz | 111 |
k
üfrün
m
ahiYeTi