r
ºp
gp
QÉ°n
ür
Hn
G '
B
¤n
Yn
h r
ºp
¡p
©r
ª°n
S '
¤n
Yn
h r
ºp
¡p
Hƒo
?o
b '
¤n
Y *G n
ºn
à`n
N
(1)
l
º«/
¶n
Y l
ÜGn
òn
Y r
ºo
¡n
dn
h l
In
hÉn
°ûp
Z
Mukaddeme
Bu ayetin üzerinde durmak icap ediyor. ehl-i İtizal,
ehl-i Cebir, ehl-i sünnet ve’l-Cemaat gibi ehl-i kelâmın
şu ayet-i azîmenin altında yaptıkları muharebe-i ilmiyele-
rini dinleyelim. zira, bu gibi fikrî harbler, ehl-i nazarı dik-
kate davet eder. Binaenaleyh, onların bu ayette takip et-
tikleri cihetleri kontrol lâzımdır.
evet, ehl-i sünnet ve’l-Cemaatin sırat-ı müstakim üze-
rine olduğunu, ötekilerin ya ifrata veya tefrite maruz kal-
dıklarını ispat için, bazı münasebetlerin zikri lâzımdır.
•
Birincisi
: tahakkuk etmiş hakaiktendir ki,
tesir-i
hakikîyalnızveyalnızAllah’ındır.
öyle ise, ehl-i İtizalin
abde verdiği tesir-i hakikî hilâf-ı hakikattir.
•
İkincisi
:
Allah,Hakîm’dir.Öyleise,sevapveikap
abesdeğildir;ancakistihkakagöredir.Öyleise,ıztırarve
cebiryoktur.
•
Üçüncüsü
:
Herşeyinbirimülk,diğerimelekût,ya-
nibiridış,diğeriiçolmaküzereikicihetivardır.
mülkciheti
, bazı şeylerde güzeldir, bazı şeylerde de
çirkin görünür; âyinenin arka yüzü gibi.
abd:
kul.
abes:
lüzumsuz ve gayesiz iş.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
ayet-i azîme:
büyük ve azametli
ayet.
âyine:
ayna, mir’at.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
cebir:
zor, zorlama, baskı yapma.
cihet:
görüş, görüş açısı, yön..
Ehl-i cebir:
Cebriye, Cebriye fırka-
sından olan.
Ehl-i İtizal:
Mutezileden olan.
ehl-i kelâm:
kelâmcılar.
ehl-i nazar:
meselelere dikkatle
bakan, inceleyen.
Ehl-i Sünnet ve’l-cemaat:
Hz. Mu-
hammed’in (
ASM
) söz ve hareket-
lerine kesin ve sağlam delillerle
uyan, Sahabe ve onlara tâbi olan-
ların mezhebi ve o mezhebe
uyan.
fikrî:
fikir cinsinden, fikirle alâkalı,
fikre ait.
hakaik:
hakikatler, doğrular, ger-
çekler.
Hakîm:
her şeyi bir maksatla uy-
gun ve hikmetle yaratan, hikmet
sahibi Allah.
harb:
şiddetli mücadele.
hilâf-ı hakikat:
gerçeğe ve haki-
kate zıt, aykırı.
icap:
gerekme hâli, gerekli olma.
ifrat:
aşırılık, pek ileri gitme, had-
dini aşma.
ikap:
ahiret azabı, günahkârların
öldükten sonra uğrayacağı azap.
ispat:
delil göstererek iddiayı sağ-
lamlaştırma.
istihkak:
hak etme, hak ka-
zanma, hakkı olma.
ıztırar:
mecburiyet, zorunlu-
luk, çaresizlik, ihtiyaç.
maruz:
bir şeyin etkisi ve te-
siri altında bulunma.
melekût:
bir şeyin iç yüzü,
hakikati, aslı.
muharebe-i ilmiye:
ilmî tar-
tışma, bilgi ile mücadele et-
me.
mukaddeme:
başlangıç.
mülk:
görünen âlem.
Mülk:
görünen âlem.
münasebet:
ilgi, alâka, yakın-
lık.
sırat-ı müstakim:
hak yol, Al-
lah’ın gösterdiği hidayet yolu.
tahakkuk:
gerçekleşme, ol-
ma; delil ile ispat edilme, ke-
sinleşme.
tefrit:
ortalamanın altında kal-
ma, tersine aşırılık, ifratın zıd-
dı.
tesir-i hakikî:
gerçek tesir, et-
ki.
zikir:
anma, bildirme.
1.
İnkârlarında ısrar ettikleri için Allah onların kalblerini de, kulaklarını da mühürlemiştir. Göz-
lerinin üzerinde de, hakkı görmelerine mâni bir perde vardır. Ahirette ise onların hakkı pek
büyük bir azaptır. (Bakara Suresi: 7.)
B
akara
S
ureSi
| 120 | İşaratü’l-İ’caz