İşaratü'l İ'caz - page 130

bir nokta-i istimdadı aramaya başlar. Bu noktalar ise,
imanla elde edilebilir. demek, kalbin sem’ ve basara
hakk-ı takaddümü vardır.
İhtar:
Kalbden maksat, sanevberî (çam kozalağı gibi) bir
et parçası değildir. Ancak bir lâtife-i Rabbaniyedir
ki; mazhar-ı hissiyatı vicdan, ma’kes-i efkârı dimağ-
dır.
Binaenaleyh, o lâtife-i Rabbaniyeyi tazammun
eden o et parçasına kalb tabirinden şöyle bir letafet
çıkıyor ki: O lâtife-i Rabbaniyenin insanın maneviya-
tına yaptığı hizmet, cism-i sanevberînin cesede yap-
tığı hizmet gibidir. Evet, nasıl ki bütün aktâr-ı bede-
ne mâü’l-hayatı neşreden o cism-i sanevberî, bir
makine-i hayattır ve maddî hayat onun işlemesiyle
kaimdir; sekteye uğradığı zaman, ceset de sukuta
uğrar. Kezalik, o lâtife-i Rabbaniye, a’mal ve ahval
ve maneviyatın heyet-i mecmuasını hakikî bir nur-i
hayat ile canlandırır, ışıklandırır. Nur-i imanın sön-
mesiyle, mahiyeti meyyit-i gayr-i müteharrik gibi bir
heykelden ibaret kalır.
(1)
r
ºp
¡p
©r
ª°n
S '
¤n
Yn
h
’de
'
¤n
Y
’nın tekrarı, kalb ile sem’e vuru-
lan hatemlerin her birisi müstakil bir nevi delâile ait ol-
duğuna işarettir.
evet, kalbin hatmi, delâil-i kalbiye ve vicdaniyeye ait-
tir. sem’in hatmi, delâil-i nakliye ve hariciyeye aittir. Ve
keza, her iki hatmin bir cinsten olmadığına bir remizdir.
Sual:
kalb ile basarın cem sigasıyla, sem’in müfret
suretinde zikirlerinde ne gibi bir hikmet vardır?
a’mal:
ameller, işler.
ahval:
hâller, durumlar, oluşlar.
aktar-ı beden:
bedenin her tara-
fı.
basar:
göz.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
cem:
cümle, hep, bütün.
ceset:
vücut, beden.
cism-i sanevberî:
çam kozalağı
şeklindeki cisim.
dimağ:
akıl, şuur.
hakikî:
gerçek.
hakk-ı takaddüm:
önde bulunma
hakkı.
heyet-i mecmua:
bir şeyin tefer-
ruatına ve cüzlerine bakılmaksızın
bütününün gösterdiği hâl ve man-
zara.
hikmet:
gaye, maksat.
hizmet-i cism-i sanevberî:
koni
biçimindeki cismin çalışması, hiz-
meti.
ibaret:
meydana gelen, oluşan.
ihtar:
hatırlatma, bir konuda ha-
tırlatma yapma.
iman:
inanma, itikat.
kâim:
ayakta duran, ayakta bulu-
nan, ayağa kalkan.
kezalik:
keza, bu da öyle, böyle-
ce.
lâtife-i rabbaniye:
doğrudan
doğruya bâkî olan Allah ile bağı
kuran Rabbanî duygu.
letafet:
lâtiflik, hoşluk, incelik.
maddî:
madde ile alakalı, cismanî.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası, ne-
den ibaret olduğu.
makes-i efkâr:
fikirlerin aksetme-
si, düşüncenin yansıması.
makine-i hayat:
hayatı döndüren
İlâhî makine, sistem, düzen.
maksat:
kastedilen şey; gaye.
maneviyat:
mana alemine ait
olanlar, hisse ve inanca ait şeyler.
mâü’l-hayat:
hayat suyu, kan.
mazhar-ı hissiyat:
duygulara
sahip olma, sezişlere kavuş-
ma, sezişlere nail olma.
meyyit-i gayr-i müteharrik:
hareketsiz ölü.
müfret:
gr. tekil.
neşir:
dağıtma, yayma, saç-
ma, serpme.
nokta-i istimdat:
yardım ve
medet isteme noktası.
nur-i hayat:
hayat ışığı, hayat
nuru.
nur-i iman:
iman nuru, Al-
lah’ın varlığına, yaratıcılığına
inanmadaki gönül, kalb ve fi-
kir aydınlığı.
sanevberî:
kozalak şeklinde,
koni biçiminde.
sekte:
bozukluk, bozulma.
sem':
kulak.
siga:
gr. kip, kalıp.
sual:
soru.
sükût:
bozulma vazifesini nor-
mal yapamama.
suret:
biçim, tarz.
tabir:
ifade, söz.
tazammun:
ihtiva etme, içine
alma, içinde bulundurma.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı
şerden ayırt etmeye yardımcı
olan ahlâkî duygu.
zikir:
anma, bildirme.
1.
Kulaklarına da [mühür vurdu.]. (Bakara Suresi: 7.)
B
akara
S
ureSi
| 130 | İşaratü’l-İ’caz
1...,120,121,122,123,124,125,126,127,128,129 131,132,133,134,135,136,137,138,139,140,...576
Powered by FlippingBook