ehl-i Cebrin nokta-i nazarları, “ölecekti.” Çünkü, on-
larca taallûk ikidir ve sebeple müsebbep arasında inkıta
caizdir.
ehl-i İtizalce, “ölmeyecekti.” Çünkü, onlarca muradın
iradeden tahallüfü caizdir.
ehl-i sünnet ve’l-Cemaatçe, bu misalde sükût ve te-
vakkuf lâzımdır. Çünkü, irade-i külliyenin sebeple mü-
sebbebe bir taallûku vardır. Bu itibarla, sebebin ademi
farz edilirse, müsebbebin de farz-ı ademi lâzım gelir; çün-
kü, taallûk birdir.
Cebir ve İtizal, ifrat ve tefrittir.
- = 8
İkinci Bir Mukaddeme
ehl-i tabiat, esbaba hakikî bir tesir veriyor.
Mecusîler, biri şerre, diğeri hayra olmak üzere iki hâ-
lıka itikat ediyorlar.
ehl-i İtizal de, “ef’al-i ihtiyâriyenin hâlıkı abddir” diyor.
Bu üç mezhebin esası, batıl bir vehm-i mahz, bir hata
ve huduttan tecavüzdür. Bu vehmi izale için birkaç me-
seleyi dinlemek lâzımdır.
•
Birincisi
: İnsanın dinlemesi, konuşması, düşün-
mesi cüz’î olduğu için, teakup suretiyle eşyaya taallûk et-
tiği gibi, himmeti de cüz’îdir; nöbetle eşya ile meşgul ola-
bilir.
İrade-i Külliye:
küllî irade, Cenab-
ı Hakkın her şeye hâkim olan ve
her şeyi içine alan iradesi; Cenab-
ı Hakkın, her istediğini yapabilme
gücü, kudreti ve her şeye şamil
olan emri ve iradesi.
itibar:
farz etme.
itikat:
inanç, iman.
İtizal:
Ehl-i Sünnet ve inançların-
dan ayrılan takım ve onun mez-
hebi, Mutezile.
izale:
zevale erdirme, yok etme.
Mecusî:
ateşe tapan, Zerdüşt dini-
ni benimseyen, bu dinle ilgili olan,
Zerdüştî.
mesele:
konu.
mezhep:
dinde tutulan yol, dinde
anlayış ve ibadet yolu.
misal:
benzer, örnek.
mukaddeme:
başlangıç, giriş.
müsebbep:
sebep olarak ortaya
konulmuş olan, sebep olunarak
meydana getirilen.
nokta-i nazar:
görüş açısı, bakış
açısı; görüş, fikir.
şer:
kötülük.
sükût:
susma, sessiz kalma.
suret:
biçim, tarz.
taallûk:
alâkalı, münasebetli ol-
ma.
tahallüf:
uygun gelmeme, uygun
olmama, aykırı olma.
teakup:
birbirini takip etme, bir-
biri arkasından gitme.
tecavüz:
sınırını aşma.
tefrit:
ortalamanın altında kalma,
tersine aşırılık, ifratın zıddı.
tesir:
etki.
tevakkuf:
duraklama, durma.
vehim:
zan, şüphe, yanlış ve esas-
sız düşünce.
vehm-i mahz:
tam vehim; veh-
min tam kendisi.
İşaratü’l-İ’caz | 125 |
k
alBlerin
m
ühürlenmeSi
abd:
kul.
adem:
bulunmama, olmama.
batıl:
dinde yeri olmayan, di-
nî hükümlere zıt.
caiz:
yapılması veya yapılma-
masında sakınca olmayan, uy-
gun.
cebir:
zor, zorlama, baskı yap-
ma.
cüz’î:
kıymetsiz, önemsiz, te-
ferruat.
cüz’î:
küçük, az.
ef’al-i ihtiyâriye:
kişinin ken-
di isteğiyle yaptığı işler, kişinin
kendi ihtiyârî fiilleri.
Ehl-i cebir:
Cebriye, Cebriye
fırkasından olan.
Ehl-i İtizal:
Mutezileden olan.
Ehl-i Sünnet vel’-cemaat:
hz.
Muhammed’in (
ASM
) söz ve ha-
reketlerine kesin ve sağlam
delillerle uyan, Sahabe ve on-
lara tâbi olanların mezhebi ve
o mezhebe uyan.
ehl-i tabiat:
tabiatperestler,
tabiata tapanlar.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
farz:
bir netice elde etmek
için gerçek olarak kabul edi-
len bir tahminde bulunma.
farz-ı adem:
yokluğu kabul
etmek, farz etmek.
hakikî:
gerçek.
hâlık:
yaratan.
himmet:
çalışma, çabalama,
gayret gösterme, emek sarf
etme.
hudut:
sınırlar.
ifrat:
aşırılık, pek ileri gitme,
haddini aşma.
inkıta:
kesilme, devam etme-
me, sona erme.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi
yapıp yapmama konusunda
için olan iktidar, güç.