Cevap:
kalb ile basarın taallûk ettikleri şeyler müteha-
lif, yolları mütebayin, delilleri mütefavit, talim ve telkin
edicileri mütenevvidir. sem’ ise, kalb ve basarın hilâfına,
mastardır. İşittiren ferttir. Cemaatin işittikleri, ferttir. İşi-
ten fert, fert olur. Bunun için müfret olarak iki cem’in
arasına düşmüştür.
Sual:
kalbden sonra tercihen sem’in zikredilmesi ne-
ye binaendir?
Cevap:
Melekât ve malûmat-ı kalbiye, alelekser kulak
penceresinden kalbe girerler. Bu itibarla, sem’, kalbe ya-
kındır; ve aynı zamanda, cihat-ı sitteden malûmat aldığı
cihetle, kalbe benziyor. zira, göz yalnız ön ciheti görür;
bunlar ise her tarafı görürler.
(1)
l
In
hÉn
°ûp
Z r
ºp
gp
QÉn
°ür
Hn
G '
¤n
Yn
h
’de üslûbun tağyiriyle, cümle-i
fiiliyeye tercihen, cümle-i ismiyenin ihtiyâr edilmesi, ba-
sarla görünen delillerin sabit olduklarına; kalb veya sem’
ile alınan deliller ise, müteceddit ve gayr-i sabit oldukla-
rına işarettir.
Sual:
(2)
n
ºn
àn
N
ile
(3)
l
In
hÉn
°ûp
Z
arasında ne fark vardır ki,
n
ºn
àn
N
Allah’a isnat edilmiştir,
l
In
hÉn
°ûp
Z
isnatsız bırakılmıştır?
Cevap:
n
ºn
àn
N
Allah tarafından onların kesblerine bir ce-
zadır;
l
In
hÉn
°ûp
Z
ise Allah tarafından olmayıp, onların mek-
subudur.
bilgiler, kalbe gelen bilgiler, kalb
yoluyla bilinenler.
mastar:
fiil (iş, hareket, oluş bildi-
ren kelime) kökü.
meksub:
kazanılmış, kesb olun-
muş.
melekât:
melekeler; tecrübe, çok
tekrar ve fazla uğraşmakla elde
edilen iktidar, yapabilirlik ve ma-
haretler.
müfret:
yalnız, tek.
mütebayin:
birbirine uymayan,
birbirinden ayrı, zıt.
müteceddit:
teceddüt eden, yeni-
lenen, yenileşen.
mütefavit:
birbirinden farklı, çe-
şitli olan.
mütehalif:
birbirine uymayan, de-
ğişken.
mütenevvi:
aynı cinsten olma-
yan, nev’ nev’, çeşit çeşit.
sabit:
durağan, değişmeyen.
sem’:
işitmek.
taallûk:
alâkalı, münasebetli ol-
ma.
tağyir:
başkalaştırma, değiştirme.
talim:
eğitim, yetiştirme, öğretme.
telkin:
fikir aşılama, zihinde yer
ettirme.
tercihen:
tercih ederek, seçme
hakkını kullanarak.
üslûp:
ifade yolu, kendine has ifa-
de veya yazı tarzı.
zikir:
anma, bildirme.
alelekser:
ekseriya, çoğunluk-
la, çok kez, çok vakit.
basar:
göz.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
cem:
cümle, hep, bütün.
cihat-ı sitte:
altı cihet, altı ta-
raf. (sağ-sol, ön-arka ve alt-
üst.).
cihet:
yön.
cümle-i fiiliye:
fiil cümlesi.
cümle-i ismiye:
isim cümlesi.
delil:
bir davayı ispata yara-
yan şey, bürhan.
delil:
bir davayı, meseleyi is-
pata yarayan şey, bürhan,
beyyine.
gayr-i sabit:
durgun ve hare-
ketsiz olmayan, doğruluğu is-
pat edilmemiş.
hilâfına:
zıddına, tersine, aksi-
ne.
ihtiyâr:
irade, tercih.
isnat:
dayanma, dayandırma.
itibar:
önem ve değer vermek
dikkate almak.
kesb:
çalışarak elde etme, ça-
lışarak kazanma.
malûmat:
bilgi.
malûmat-ı kalbiye:
kalbe ait
1.
Gözleri üzerinde de hakkı görmelerine mani bir perde vardır. (Bakara Suresi: 7.)
2.
Mühürledi. (Bakara Suresi: 7.)
3.
Hakkı görmelerine mani bir perde. (Bakara Suresi: 7.)
İşaratü’l-İ’caz | 131 |
k
alBlerin
m
ühürlenmeSi