(1)
p
ô p
N'
’r
G p
?r
ƒ n
«r
dÉ p
Hn
h $É p
H
kur’ân-ı kerîm, hikâye ettiği şeyleri ya aynıyla alır; ve-
ya mealinin ahzıyla veyahut ibaresinin telhisiyle bir tasar-
ruf yapar.
Birinciihtimalegöre
, onların erkân-ı imaniyeden yal-
nız bu iki rüknü izhar etmeleri, rükünlerin en mühimleri-
ni izhar etmekle sadâkatlerini göstermeye işarettir. Ve
aynı zamanda, onlardan en ziyade kabule şayan, zuum-
larınca bu iki rükündür.
İkinciihtimalenazaran
, Cenab-ı Hakkın, imanın rü-
künleri içinde kutup sayılan bu iki rüknü tahsis etmesi,
onların kuvvetle iddia ettikleri iman, dine iman olmadığı-
na işarettir. Çünkü, bu iki rüknün de muktezasına amel
ve itikat etmemişlerdir.
Ü
’nin tekrarı, her iki rükne olan
imanın bir cihetten olmadığına işarettir. Çünkü, Allah’a
iman Allah’ın vücut ve vahdetine imandır; yevm-i ahire-
te iman ise, o günün hak olduğuna ve muhakkak gele-
ceğine imandır.
(2)
n
Ú/
æp
erD
ƒo
ªp
H r
ºo
gÉn
en
h
Sual:
(3)
És
æ`n
e'
G
’ya müşabih olan
(4)
Gƒo
æn
e'
G Én
en
h
’ya tercihen
n
Ú/
æp
erD
ƒo
ªp
H r
ºo
gÉn
en
h
olarak
cümle-iismiye
ile denilmesinde ne
hikmet var?
Elcevap:
Birincisi
: Her iki
És
æ`n
e'
G
arasında görünen zahi-
rî tenakuzdan içtinap etmek içindir.
müşabih:
birbirine benzeyen, ara-
larında benzerlik bulunan şeyler-
den her biri.
nazaran:
nispeten, kıyaslayarak,
göre.
rükün:
bir şeyi meydana getiren
unsurlardan her biri, esas.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
şayan:
değer, lâyık, münasip.
sual:
soru.
tahsis:
has kılma, ayırma.
tasarruf:
idareli kullanma, tutum.
telhis:
kısaltma, kısaca ifade et-
me, özetleme.
tenakuz:
çelişme, iki sözün birbi-
rine uymaması, insanın bir sözü-
nün öteki sözünü çürütmesi, zıd-
diyet, çelişki.
tercihen:
öncelikli olarak, tercih
ederek, üstün tutarak.
vahdet:
bir ve tek olma.
vücut:
varlık.
yevm-i ahiret:
ahiret günü.
zahirî:
görünüşte olan; zahire, dı-
şa ait olan.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
zuum:
batıl inanç, yanlış kanaat.
ahz:
alma, alınma.
amel:
iş, uygulama, yapma.
cenab-ı Hak:
Allah; doğru,
gerçek, Hakkın tâ kendisi olan,
şeref ve azamet sahibi yüce
Allah.
cihet:
yön.
cümle-i ismiye:
isim cümlesi.
erkân-ı imaniye:
imana ait
esaslar.
hikmet:
gizli sebep, gaye.
ibare:
bir fikri anlatan bir ve-
ya birkaç cümlecik yazı.
içtinap:
çekinme, sakınma,
uzak durma.
iddia:
bir fikri ısrarla savunma,
dava etme.
ihtimal:
olabilirlik.
iman:
inanç, itikat.
itikat:
kesin inanma, iman.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
kutup:
merkez nokta.
meal:
anlam, mana, mefhum,
mazmun, kavram.
mühim:
lüzumlu, gerekli.
mukteza:
iktiza etme, gerek-
me.
1.
Allah’a ve ahiret gününe... (Bakara Suresi: 8.)
2.
Mü’min olmadıkları hâlde. (Bakara Suresi: 8.)
3.
İnandık. (Bakara Suresi: 8.)
4.
İnanmadılar.
İşaratü’l-İ’caz | 141 |
m
ünafıklar
B
ahSi