İşaratü'l İ'caz - page 147

ettiği gibi, takip ettikleri garazın da akim kaldığına delâ-
let eder.
*n
G
kelimesinin tasrihinden de garazlarının muhal ol-
duğuna delâlet vardır. Çünkü, resul-i ekrem’e (
AsM
) ya-
pılan hud’a Allah’a racidir. Allah ile pençeleşmek iste-
yen, düşer.
(1)
Gƒo
æn
e'
G n
øj/
ò s
dGn
h
:
(2)
n
øj/
ò s
dn
G
’nin iphamını izale etmek için
sıla olarak iman sıfatının ihtiyâr edilmesi, onların iman
cihetiyle kendilerini sevdirerek mü’minlerden addetmek
istemiş olduklarına işarettir. Ve keza, nur-i imanla akılla-
rı münevver olan mü’minlerin dirayetinden hilelerinin
gizli kalmamasına bir imadır.
(3)
r
ºo
¡°n
ùo
Ør
fn
G s
B ’p
G n
¿ƒo
Yn
ór
î
n
j
Én
en
h
: Bu cümledeki hasr, kemal-i
sefahatlerine işarettir. zira, mü’minlere zarar verdirmek
için yaptıkları muamele, makuse olup, onlar baltayı nefis-
lerine vurmakla, sanki o hud’ayı bizzat nefislerine yap-
makla sefahatlerini ilân etmişlerdir.
(4)
n
¿ƒo
Yn
ór
î
n
j
’nin
(5)
n
¿h t
öo
†n
j
’ye tercihi, yine onların sefahatlerine işarettir. Çünkü, as-
hab-ı ukul arasında kasten nefsine zarar veren vardır; fa-
kat, amden kendisiyle hud’a eden yoktur; meğer ki insan
suretinden çıkmış ola.
(6)
r
ºo
¡°n
ùo
Ør
fn
G
: Bu ünvan onların pek aziz ve sevgili olan
nefislerini memnun etmek üzere bir hazz-ı nefsanî ka-
zanmak niyetiyle yaptıkları nifak, aksülamel kabîlinden,
bir zakkum-i esmar olduğuna alâmettir.
hazz-ı nefis:
cismen, bedenen,
duyularla bir şeyden lezzet alıp,
haz duyma.
hile:
aldatmaya yönelik düzen,
desise.
hud’a:
aldatma, oyun, hile, düzen.
ihtiyâr:
irade, tercih.
ilân:
yayma, duyurma, bildirme.
ima:
işaretle anlatma, üstü kapalı
ifade etme.
iman:
inanç, itikat.
ipham:
gizleme, gizli ve üstü ka-
palı bırakma, belirsiz olma, muay-
yen olmama.
izale:
zevale erdirme, yok etme.
kabîl:
bu türlü, bu çeşit, bu cins.
kasten:
bile bile, isteyerek, kasıtlı
olarak.
kemal-i sefalet:
tam bir sefillik,
maddî-manevî yoksulluk, hakirlik.
keza:
böylece, aynı şekilde.
makuse:
başka bir şeyin zıddı, zıt,
ters.
mü’min:
iman eden, inanan.
muamele:
davranma, davranış.
muhal:
imkânsız, olması mümkün
olmayan.
münevver:
nurlanmış, nurlandırıl-
mış, parlatılmış, aydınlatılmış.
nefis:
kişinin kendisi, insandaki
bedenî canlılık; yeme, içme, şeh-
vet gibi biyolojik ihtiyaçlara duyu-
lan tabiî istek.
nifak:
ara bozukluğu.
niyet:
maksat, bir işi yapmayı ön-
ceden düşünme. meram. kalbin
bir şeye karar vermesi, bir işin ne
için yapılacağını bilmesi.
nur-i iman:
iman nuru, Allah’ın
varlığına, yaratıcılığına inanmada-
ki gönül, kalb ve fikir aydınlığı.
raci:
münasebeti, nispet ve ilgisi
olan, dokunan, dair.
resul-i Ekrem:
çok cömert, kerîm
olan peygamber, Hz. Muhammed
(
ASM
).
sefalet:
sefillik, süflîlik, hakirlik,
aşağılık, düşkünlük.
sıfat:
hâl, keyfiyet, nitelik, vasıf.
sıla:
bağ-fiil.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tasrih:
açıkça ifade ederek şüphe
ve tereddütleri silme.
ünvan:
ad, isim, lâkap.
zakkum-i esmar:
zehirli meyve-
ler, cehennem meyveleri.
addetmek:
saymak, sayılmak,
itibar etmek.
akim:
neticesiz, sonu yok, ba-
şarısız.
aksülamel:
tepki, reaksiyon.
alâmet:
belirti, işaret, iz.
amden:
isteyerek ve bilerek,
kasten.
ashab-ı akıl:
akıl sahipleri;
akıllı kimseler.
aziz:
değerli.
bizzat:
doğrudan doğruya.
cihet:
yön.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alâmet, işaret.
dirayet:
zekâ, anlayış, incelik-
leri kavrayış.
garaz:
hedef, gaye, istek, me-
yil, maksat.
hasr:
umumîlikten çıkarma,
sınırlama.
1.
İman edenler ki. (Bakara Suresi: 9.)
2.
O kimseler ki. (Bakara Suresi: 9.)
3.
Onlar ancak kendi kendilerini aldatıyorlar. (Bakara Suresi: 9.)
4.
Aldatıyorlar. (Bakara Suresi: 9.)
5
. Zarar veriyorlar.
6.
Kendi kendileri. (Bakara Suresi: 9.)
İşaratü’l-İ’caz | 147 |
m
ünafıklar
B
ahSi
1...,137,138,139,140,141,142,143,144,145,146 148,149,150,151,152,153,154,155,156,157,...576
Powered by FlippingBook