Sual:
elîm, müteellim manasınadır. Müteellim ise
şahsın sıfatıdır. Binaenaleyh, azabın elîm ile vasıflandırıl-
masında ne hikmet vardır?
Elcevap:
Azap onların vücutlarını öyle kaplar ve ceset-
lerini öyle ihata eder ve bâtınlarına öyle nüfuz eder ki,
sanki onların vücutları bir azap külçesi kesilir. onların
cesetlerinden azaptan maada bir şey görünmez olur.
Hatta o azap külçesinden fışkıran ahlar, fizarlar, teellüm-
ler sanki nefs-i azaptan neş’et ederler. Yani çağıran, ba-
ğıran, müteellim olan ayn-ı azap olduğu sanılır.
Yedincicümleyiteşkileden
(1)
n
¿ƒo
Hp
òr
µ
`n
j Gƒo
fÉn
c
Én
Ãp
’un
vech-iirtibatı:
Münafıkların azaplarının mezkûr cinayetleri arasında
yalnız kizb ile vasıflandırılması, kizbin şiddet-i kubuh ve
çirkinliğine işarettir. Bu işaret dahi, kizbin ne kadar tesir-
li bir zehir olduğuna bir şahid-i sadıktır.
zirakizbküfrünesasıdır,kizbnifakınbirincialâmeti-
dir,kizbkudret-iİlâhiyeyebiriftiradır,kizbhikmet-irab-
baniyeyezıttır.Ahlâk-ıâliyeyitahripedenkizbdir,âlem-i
İslâm’ızehirlendirenancakkizbdir,âlem-ibeşerinahvali-
nifesadaverenkizbdir,nev-ibeşerikemalâttangeribıra-
kankizbdir,müseylime-iKezzabileemsaliniâlemderezil
verüsvaedenkizbdir.
İşte bu sebeplerden dolayıdır ki, bütün cinayetler için-
de tel’ine, tehdide tahsis edilen, kizbdir.
ahlâk-ı âliye:
yüksek ahlâk, yüce
ahlâk, üstün ahlâk.
ahval:
durum vaziyet.
alâmet:
belirti, işaret, iz.
âlem:
dünya, cihan.
âlem-i beşer:
insanlık âlemi.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
ayn-ı azap:
azabın aynısı, sıkıntı-
nın tıpkısı.
azap:
eziyet, işkence; büyük sıkın-
tı, şiddetli acı.
bâtın:
görünmeyen taraf, iç kısım.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
cinayet:
cana kıyma, katl veya bu
derecede ağır bir suç.
elîm:
şiddetli, çok dert ve keder
veren.
emsal:
eşler, benzerler.
esas:
asıl, temel, dip, kök.
fesat:
karışıklık, nifak.
fizar:
ağlayıp inleme, sesli ağlama.
hikmet:
gaye, maksat.
hikmet-i rabbaniye:
Cenab-ı
Hakkın terbiye ve idaresinin gaye-
li ve maksatlı olması.
iftira:
aslı olmadan birine suç yük-
leme, olmayan bir suçu başkasına
yükleme.
ihata:
kuşatma, içine alma.
kemalât:
kemaller, olgunluklar,
mükemmellikler.
kizb:
yalan söyleme, yalan, uy-
durma.
kudret-i İlâhiye:
Allah’ın kudreti,
Allah’ın kudretiyle yaptığı işler, fi-
iller, tasarruflar.
küfür:
imansızlık, dinsizlik.
külçe:
küme, yığın hâldeki şey.
maada:
başka, gayri, -den başka.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
münafık:
nifak sokan, ara bozucu;
kalbinde küfrü gizlediği halde
Müslüman görünen.
müteellim:
acılı, ağrılı, acı du-
yan.
nefs-i azap:
azabın kendisi.
neş’et:
meydana gelme, oluş-
ma, çıkma.
nev-i beşer:
insanoğlu, insan-
lar.
nifak:
ikiyüzlülük, münafıklık.
nüfuz:
geçerli olma, işleme.
rezil:
maskara.
rüsva:
rezil, itibarsız, haysiyet-
siz, kepaze, hor, hakir, ayıplı.
şahid-i sadık:
doğru sözlü şa-
hit.
şiddet-i kubuh:
çirkinliğin de-
recesi, şiddeti.
sıfat:
vasıf, nitelik.
sual:
soru.
tahrip:
harap etme, yıkma,
bozma.
tahsis:
has kılma, ayırma.
teellüm:
elemlenme, tasalan-
ma, dertlenme, üzüntü duy-
ma.
tehdit:
korkutma, gözdağı
verme.
tel’in:
lanet okuma, lânetle-
me.
teşkil:
oluşturma, şekillendir-
me.
vasıflandırmak:
nitelendir-
mek.
vech-i irtibat:
bağlılık yönü,
aradaki ilişki bağı.
1.
Ayetlerimizi yalanlayıp durmaları yüzünden. (Bakara Suresi: 10.)
B
akara
S
ureSi
| 152 | İşaratü’l-İ’caz