İşte, bu misaldeki cümlelerin arasındaki münasebetle-
re dikkat edilirse, mezkûr ayetin cümleleri arasında bulu-
nan münasebet halkaları güzelce görünecektir. evet,
aralarında öyle fıtrî bir nizam vardır ki; icaz ve ihtisarın-
dan, i’cazın yüksek sesleri işitilir.
Mezkûrayetinherbircümlesininhey’etindeki
vech-iintizam:
evet, kat’iyeti ifade eden
(1)
r
ºo
¡n
d n
?«/
b Gn
Pp
Gn
h
’deki
(2)
Gn
Pp
G
, kö-
tü ve fena şeyleri men ve nehyetmek lâzım ve vacip ol-
duğuna işarettir.
Failin terkiyle, siga-i meçhul ile zikredilen
(3)
n
?«/
b
, kötü
bir şeyi nehyetmek farz-ı kifaye olduğuna işarettir.
Menfaat ve lütfu ifade eden
(4)
r
ºo
¡n
d
’deki
?
, yapılacak
nehiylerin tahkir ve tahakküm suretiyle değil, ancak na-
sihat tarzıyla lâzım olduğuna işarettir.
(5)
Gho
óp
°ùr
Øo
J n
’
şöyle bir kıyas-ı istisnaiyeye işarettir ki:
“Böyle yapmayın! Aksi takdirde karışıklıklar meydana
gelir, insanlar arasında itaat rabıtası kesilir, adalet ihtilâ-
le inkılâp eder, ittifak ve ittihadın ipleri kopar, fesat doğ-
maya başlar. öyle ise böyle yapmayın ki, fesat olmasın.”
(6)
¢p
Vr
Qn
’r
G?p
a
, nehyi te’kit, zecri idame ettiriyor. Çünkü,
nasihat muvakkat olduğu için, inzicarın devamı lâzımdır.
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
niyet, âdillik.
aksi:
ters, zıt.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
fail:
fiili işleyen, yapan, tesir eden.
farz-ı kifaye:
bir kısım Müslüman-
ların yerine getirmesiyle, diğerle-
rinin üzerinden kalkan farzlar.
fenâ:
çirkin, kötü.
fesat:
karışıklık, nifak.
fıtrî:
tabiî, doğal.
hey’et:
şekil, biçim, yapı.
i’caz:
mu’cizelik, insanların benze-
rini yapmaktan âciz kaldıkları şe-
yi yapmak.
icaz:
az sözle çok mana ifade et-
me.
idame:
devamlı ve daimî kılma.
ihtilâl:
bozulma, karışıklık, inti-
zamsızlık.
ihtisar:
kısaltma, özetlenme.
inkılâp:
bir hâlden diğer bir hale
geçme, değişme, dönüşme.
inzicar:
çekilme, vaz geçme.
itaat:
söz dinleme, boyun eğme,
emre uygun hareket etme.
ittifak:
ortak bir gayede anlaşma,
birleşme.
ittihat:
birleşme, birlik oluşturma.
kat’iyet:
kat’îlik, kesinlik.
kıyas-ı istisnaî:
neticesi veya ter-
si bizzat kendi içerisinde zikredi-
len kıyas şekli. güneş doğmuşsa,
gündüz olmuştur gibi.
lütuf:
güzellik, hoşluk, iyilik, ihsan.
men:
yasak etme, engelleme.
menfaat:
fayda, kâr, kazanç.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
misal:
benzer, örnek.
muvakkat:
belirli bir zamana
mahsus, vakitli, süresiz, geçici.
münasebet:
ilgi, alâka, yakınlık.
nasihat:
öğüt; doğruya, iyiye, gü-
zele sevk etmek için yapılan ko-
nuşma.
nehiy:
yasaklama, menetme, bir
işin yapılmaması konusunda tem-
bihte bulunma.
nizam:
düzen.
rabıta:
münasebet, alâka, bağ.
siga-i meçhul:
Arapçada edilgen
fiil çekimi.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tahakküm:
zorbalık etme,
zorla hükmetme, hükmü altı-
na alma.
tahkir:
hakaret etme, küçük
görme, şeref ve haysiyetini in-
citme.
tarz:
üslûp, eda.
te’kit:
kuvvetlendirme, sağ-
lamlaştırma.
vacip:
zorunlu, yapılması ge-
rekli olan.
vech-i intizam:
intizam yönü,
düzgünlük yönü.
zecir:
önleme, yasak etme,
yasaklama.
zikir:
anma, bildirme.
1.
Onlara dendiği zaman. (Bakara Suresi: 11.)
2.
Zaman. (Bakara Suresi: 11.)
3.
Denildi. (Bakara Suresi: 11.)
4.
Onlara. (Bakara Suresi: 11.)
5.
Fesat çıkarmayın. (Bakara Suresi: 11.)
6.
Yeryüzünde. (Bakara Suresi: 11.)
B
akara
S
ureSi
| 156 | İşaratü’l-İ’caz