siga-i meçhul ile zikredilen
(1)
n
?«/
b
nasihatin
a l â seb î -
l i ’ l -k i fa ye
vacip olduğuna işarettir.
Ve
(2)
r
ºo
µp
fÉn
Á/
G ?p
a Gƒ o
°üp
?r
Nn
G
gibi ihlâs lâfzını ihtiva eden bir
cümleye bedel
(3)
Gƒo
æp
e'
G
lâfzının zikredilmesi, ihlâsı olma-
yan imanın imandan addedilmemesine işarettir.
Ve
(4)
¢o
SÉs
ædG n
øn
e'
G Bɪn
c
lâfzıyla, güzel bir misal, bir numu-
ne, bir örnek gösterilmiştir ki; onlara ittiba ederek, ihlâs-
lı bir imana gelsinler.
(5)
¢o
SÉn
f
lâfzında iki nükte vardır; ve o iki nükte, vicdan-
ları emr-i marufa icbar eden amillerdendir.
Birincisi
:
¢o
SÉn
f
ünvanı herkesi cumhur-i nâsa tâbi olma-
ya davet eder. Çünkü, cumhura muhalefet öyle bir hata-
dır ki, o hatayı irtikâp etmek, kalbin, vicdanın şanından
değildir.
İkincisi
:
¢o
SÉs
ædG n
øn
e'
G Bɪn
c
tabirinden anlaşılıyor ki; imanı
olmayanın nâstan addedilmemesi lâzımdır. Ancak,
¢o
SÉn
f
tabiri mü’minlere mahsustur. Bu da, ya imanın hasiyetiy-
le insaniyetin hakikati mü’minlere münhasırdır; veya
imansız olanlar insaniyetin mertebesinden sukut etmiş-
lerdir.
etme.
lâfız:
lâfız, kelime, söz.
lâfız:
söz, kelime, ağızdan çıkan,
manalı veya manasız söz.
mahsus:
hususî, özel.
mertebe:
rütbe, paye.
misal:
benzer, örnek.
muhalefet:
zıtlık, aykırılık, ayrılık.
mü’min:
iman eden, inanan.
münhasır:
hasredilmiş, ayrılmış,
bir şeye veya kimseye mahsus.
nâs:
insanlar.
nasihat:
öğüt; doğruya, iyiye, gü-
zele sevk etmek için yapılan ko-
nuşma.
numune:
örnek, misal, örnek ola-
rak gösterilen.
nükte:
ince manalı, ancak dikkat-
le anlaşılabilen mana veya söz.
sebilü’l-kifaye:
yeterlilik kabul et-
mek.
siga-i meçhul:
Arapçada edilgen
fiil çekimi.
sukut:
düşme, düşüş, aşağı inme.
şan:
âdet, tabiat, huy.
tâbi:
boyun eğen, uyan, itaat
eden.
tabir:
ifade, söz.
ünvan:
ad, isim, lâkap.
vacip:
zorunlu.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı şer-
den ayırt etmeye yardımcı olan
ahlâkî duygu.
zikir:
anma, bildirme.
amil:
sebep, etken.
bedel:
karşılık.
cumhur:
kalabalık, ekseriyet,
çoğunluk.
cumhur-i nâs:
insanların ço-
ğunluğu.
emr-i maruf:
iyiliği emretme.
hakikat:
gerçek, esas.
hasiyet:
bir şeye has özellik,
nitelik.
icbar:
zorlama, zorla ve isteği
dışında yaptırma.
ihlâs:
bir işi, bir ameli, başka
bir karşılık beklemeksizin, sırf
Allah rızası için yapma.
ihtiva:
içine alma, kapsama.
iman:
inanç, itikat.
irtikâp:
kötü, fena ve günah
teşkil edecek bir iş yapma,
kötü iş işleme.
ittiba:
tâbi olma, uyma, itaat
1.
Denildi. (Bakara Suresi: 13.)
2.
İmanınızda ihlâslı, samimî olun.
3.
İman edin. (Bakara Suresi: 13.)
4.
Şu imana eden insanlar gibi. (Bakara Suresi: 13.)
5.
İnsanlar. (Bakara Suresi: 13.)
İşaratü’l-İ’caz | 163 |
m
ünafıklar
B
ahSi