İşaratü'l İ'caz - page 167

(1)
o
ABÉ n
¡n
Ø° t
ùdn
G
’daki
elif
ve
lâm
, (
r
?n
G
) hükmün malûmiyeti-
ne ve kemaline işarettir. Yani, onların sefahati malûm-
dur. Ve sefahatin son sistemi onlardadır.
(2)
n
¿ƒo
ªn
?`r
©n
j n
’ r
øp
µ` '
dn
h
cümlesinde üç işaret vardır:
Birincisi
: Hakkı batıldan, iman mesleğini nifak mesle-
ğinden temyiz etmek ancak ilim ve nazarla olur. Fakat,
yaptıkları fitne ve fesatları zahir olduğu için, edna bir şu-
uru olan, farkında olur. Buna binaen, kur’ân-ı kerîm bi-
rinci ayeti
(3)
n
¿ho
ôo
©°r
ûn
j n
’ r
øp
µ` '
dn
h
ile zeyillendirmiştir.
İkincisi
:
(4)
n
¿ƒo
ªn
?`r
©n
j n
gibi, ayetlerin sonunda zikredilen
(7)
n
¿h o
ôs
cn
òn
àn
J n
Ón
an
G
(6)
@ n
¿h o
ô s
`Hn
ón
àn
j n
Ón
an
G
(5)
@ n
¿ƒo
?p
?r
©n
j n
Ón
an
G
gibi cüm-
leleriyle, İslâmiyet’in akıl, hikmet ve mantık üzerine mü-
esses olduğuna işaret etmiştir ki, İslâmiyet’i her bir akl-ı
selimin kabul etmesi, İslâmiyet’in şanındandır.
üçüncüsü
: onlardan i’raz etmek ve onlara itimat et-
memek lâzımdır. Çünkü, cehillerini bilmediklerinden,
nasihatin onlara tesiri olmuyor.
ó
®
ò
hikmet:
İlahî gaye, yüksek bilgi.
hüküm:
verilen karar.
i’raz:
çekinme, sakınma.
ilim:
bilme, biliş, bilgi; bir şeyin
doğrusunu bilme.
iman:
inanç, itikat.
itimat:
emniyet, güven.
kemal:
olgunluk, mükemmellik,
kusursuz, tam ve eksiksiz olma.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
malûmiyet:
bilinen ve belli olan
şeyin hâl ve sıfatı.
meslek:
tarz, davranış.
müesses:
tesis edilmiş, kurulmuş
olan, kurulu.
nasihat:
öğüt; doğruya, iyiye, gü-
zele sevk etmek için yapılan ko-
nuşma.
nazar:
düşünme, fikir, mülâhaza,
niyet.
nifak:
ikiyüzlülük, münafıklık.
sefahat:
faydayı zararı ayırt ede-
meme, sefihlik.
sefih:
faydayı ve zararı ayırdetme
yeteneğinden mahrum, beyinsiz.
sistem:
yol, yöntem, usul, metot.
şan:
hâl, keyfiyet, durum, mahi-
yet.
şuur:
bilinç; bir şeyin inceliklerini
iyice idrak etme, anlayış.
temyiz:
ayırma, dikkatle ayırma.
zahir:
açık, belli, meydanda.
zeyil:
ek, ilâve.
zikir:
anma, bildirme.
aklıselim:
iyiyi ve kötüyü fark
eden sağlam akıl, sağduyu.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve
kalıcı olan.
batıl:
boş, beyhude, yalan, çü-
rük, hurafe.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
cehil:
bilgisizlik, cehalet, cahil-
lik.
edna:
az, pek az.
fesat:
bozukluk, karışıklık, ni-
fak.
fitne:
karışıklık, bozgunculuk.
hevesat-ı faniye:
fani heves-
ler, geçici istekler.
1.
Süfehalar. (Bakara Suresi: 13.)
2.
Lâkin bunu da bilmezler. (Bakara Suresi: 13.)
3.
Fakat, farkında değildirler. (Bakara Suresi: 12.)
4.
Bilmezler.
5.
Hiç akıl etmezler mi? (Yâsin Suresi: 68.)
6.
Düşünmezler mi? (Nisâ Suresi: 82.)
7.
Düşünmez misiniz? (En’am Suresi: 80.)
İşaratü’l-İ’caz | 167 |
m
ünafıklar
B
ahSi
1...,157,158,159,160,161,162,163,164,165,166 168,169,170,171,172,173,174,175,176,177,...576
Powered by FlippingBook