Bu da vicdanın heyecana getirilmesiyle olur. Bu dahi, ya
şefkat-i cinsiyenin uyandırılmasıyla veya nefret-i umumi-
yeye maruz kalmak korkusuyla olur. evet,
(1)
¢p
Vr
Qn
’r
G ?p
a
kelimesi her iki ciheti de temin eder. zira,
(2)
¢p
Vr
Qn
G
keli-
mesi, lisan-ı hâliyle, “sizin bu fesadınız nev-i beşere sira-
yet eder. nev-i beşerin, bilhassa fakirlerin ve masumla-
rın sizlere kötülüğü nedir ki, onlara karşı böyle fenalıkta
bulunuyorsunuz. Şefkat-i cinsiyeniz yok mudur? niçin
merhamet etmiyorsunuz? evet, teslim ettik ki, sizin şef-
kat-i cinsiyeniz yoktur. Hiç olmazsa nefret-i umumiye-
den korkunuz!” diye onları ikaz ediyor.
Sual:
onların maksatları umum insanlar değildir. ni-
çin onların fesadı bütün insanlara sirayet etsin?
Elcevap:
evet, siyah bir gözlüğü takan adam, her şeyi
siyah ve çirkin görür. kezalik, basiret gözü de nifakla
perdelenirse ve kalb küfürle peçelenirse, bütün eşya çir-
kin ve kötü görünür ve bütün insanlara, belki kâinata
karşı bir buğz ve bir adavete sebep olur.
Hem de, küçük bir dişlinin kırılmasıyla büyük bir ma-
kine müteessir olduğu gibi, bir şahsın nifakıyla heyet-i
beşeriyenin intizamı müteessir olur. zira adalet, intizam
ve İslâmiyet ve itaatle olur. Maalesef, onların serptikleri
zehirler tabakadan tabakaya intikal ede ede bu zillet ve
sefaleti ismar etmiştir.
duruşu ve görünüşü ile bir mana
ifade etmesi.
maksat:
maksat, meram, hedef;
netice, sonuç.
maruz:
bir şeyin etkisi ve tesiri al-
tında bulunma.
masum:
suçsuz, günahsız, saf, te-
miz.
müteessir:
teessüre kapılan, hü-
zünlü, kederli, mahzun.
nefret-i amme:
umumun, genelin
nefreti.
nev-i beşer:
insanoğlu, insanlar.
nifak:
ikiyüzlülük, münafıklık.
nifak:
ikiyüzlülük, münafıklık.
peçe:
örtü.
sefalet:
sefillik, süflîlik, hakirlik,
aşağılık, düşkünlük.
sirayet:
birinden diğerine geçme,
bulaşma.
sirayet:
yayılma, dağılma.
sual:
soru.
şefkat-i cinsiye:
cinse ait şefkat;
aynı cinsten olanların birbirlerine
karşı duydukları merhamet, sevgi,
şefkat duygusu.
tabaka:
nesil, kuşak.
temin:
elde etme.
umum:
bütün.
vicdan:
his, duygu.
zillet:
hakirlik, horluk, alçaklık,
aşağılık, bayağılık, adîlik.
adalet:
her hak sahibine hak-
kının tam ve eksiksiz verilme-
si, hakkaniyet, âdillik.
adavet:
düşmanlık, husumet.
basiret:
kalb gözüyle görme,
doğru ve ölçülü görüş.
bilhassa:
özellikle.
buğz:
kin, nefret, sevmeme,
husumet.
cihet:
yön.
fesat:
bozukluk, karışıklık, ni-
fak.
he’et-i beşeriye:
insan toplu-
lukları, sınıfları.
ikaz:
dikkat çekme, uyarma,
uyandırma.
intikal:
bir yerden başka bir
yere geçme, yer değiştirme,
göçme.
intizam:
düzenlilik, düzgün-
lük.
ismar:
netice verme, sonuç
verme.
itaat:
söz dinleme, boyun eğ-
me, emre uygun hareket et-
me.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlem-
ler.
kezalik:
keza, bu da öyle,
böylece.
küfür:
imansızlık, dinsizlik.
lisan-ı hâl:
hâl dili, bir şeyin
1.
Yeryüzünde. (Bakara Suresi: 11.)
2.
Yeryüzü.
İşaratü’l-İ’caz | 157 |
m
ünafıklar
B
ahSi