İşaratü'l İ'caz - page 149

(1)
¢l
Vn
ôn
e r
ºp
¡p
Hƒo
?o
b ?/
a
:
Bucümlenin,mâkabliylevech-i
irtibatı:
Vakta ki onlar şuur hissini istihdam ederek mu-
hakeme-i akliye ile amel etmediler; anlaşıldı ki, ruhların-
da bir maraz vardır. Ve lâakal onun zararlı bir maraz ol-
duğunu bilmeleri lâzımdır ki, o marazdan sâdır olan hü-
kümlere itimat etmesinler. Çünkü, o maraz, hakikatleri
tağyir etmekle, acıyı tatlı, çirkini güzel göstermek şanın-
dadır.
zarfiyeti ifade eden
(2)
?/
a
kelimesinden anlaşılır ki, on-
ların marazları kalbin sathında değildir. Ancak kalbin
melekûtunda, yani iç yüzünde kâin bir marazdır.
(3)
l
Ör
?n
b
ünvanından anlaşılır ki, kalbin sathında bulunan bir has-
talık, bütün a’mal-i bedeniyeyi sekteye uğrattığı gibi, kal-
bin iç yüzü de nifakla hastalandığı zaman, ef’al-i ruhiye
tamamen istikamet üzerine hareket edemez. Çünkü, ha-
yatın mihveri ve makinesi ancak kalbdir.
(4)
r
ºp
¡p
Hƒo
?o
b ?/
a
kelâmının
(5)
¢l
Vn
ôn
e
kelimesi üzerine takdimi
iki cihetle hasrı ifade eder:
Biri
, maraz başka uzuvlarda değil, ancak kalblerdedir.
Diğeri
, o kalbler de ancak münafıkların kalbleri olup,
başkaların kalbleri değildir.
Bu iki hasrdan tariz suretiyle anlaşılır ki; nur-i imanın,
insanın bütün ef’al ve âsârına sıhhat ve istikameti ver-
mek, şanındandır.
mâkabl:
öndeki, üstteki.
maraz:
hastalık.
melekût:
bir şeyin iç yüzü, haki-
kati, aslı.
mihver:
eksen, yörünge.
muhakeme-i akliye:
aklî muha-
keme, karar vermek için akılla iyi
düşünme, hüküm verme.
münafık:
nifak sokan, ara bozucu;
kalbinde küfrü gizlediği hâlde
Müslüman görünen.
nifak:
ikiyüzlülük, münafıklık.
nur-i iman:
iman nuru, Allah’ın
varlığına, yaratıcılığına inanmada-
ki gönül, kalb ve fikir aydınlığı.
sâdır olan:
çıkan, meydana gelen,
zuhur eden.
şan:
âdet, tabiat, huy.
satıh:
üstten görünen kısım.
sekte:
bozukluk, bozulma.
sıhhat:
sahihlik, doğruluk, gerçek-
lik.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şuur:
bilinç; bir şeyin inceliklerini
iyice idrak etme, anlayış.
tağyir:
başkalaştırma, değiştirme.
takdim:
arz etme, sunma.
tariz:
kinayeli söz söyleme sana-
tı.
ünvan:
şöhret, ad, isim.
uzuv:
bir canlıyı meydana getiren
parçacıklardan her biri, organ.
vakta ki:
ne vakit ki, ne zaman ki,
o zaman ki, olduğu vakit.
vech-i irtibat:
bağlılık yönü, ara-
daki ilişki bağı.
zarfiyet:
kelimenin zarf olması
hâli, bir kelimenin zarf olarak kul-
lanılması.
a’mal-i bedeniye:
bedenin
yaptığı işler, bedenle yapılan
işler.
amel:
iş, uygulama, yapma.
âsâr:
eserler, ürünler.
cihet:
yön.
ef’al:
fiiller, işler.
ef’al-i ruhiye:
ruha ait işler.
hakikat:
gerçek, esas.
hasr:
umumîlikten çıkarma,
sınırlama.
hüküm:
verilen karar.
istihdam:
bir hizmette kullan-
ma, çalıştırma.
istikamet:
doğruluk, dürüst-
lük.
itimat:
dayanma, güvenme.
kâin:
olan, olmuş.
kelâm:
söz, ibare, fıkra.
lâakal:
en azından, hiç olmaz-
sa.
1.
Kalblerinde hastalık vardır. (Bakara Suresi: 10.)
2.
İçinde. (Bakara Suresi: 10.)
3.
Kalb. (Bakara Suresi: 10.)
4.
Kalblerinde. (Bakara Suresi: 10.)
5.
Hastalık. (Bakara Suresi: 10.)
İşaratü’l-İ’caz | 149 |
m
ünafıklar
B
ahSi
1...,139,140,141,142,143,144,145,146,147,148 150,151,152,153,154,155,156,157,158,159,...576
Powered by FlippingBook