İşaratü'l İ'caz - page 144

Beşincisi
: Şifanın talebiyle marazlarını ziyade ettikle-
ri için, tezlil edilmişlerdir.
Altıncısı
: elemden maada bir şey intaç etmeyen ka-
vi bir azapla tehdit edilmişlerdir.
Yedincisi
: İnsanlarca alâmetlerin en çirkini olan kizb
ile teşhir edilmişlerdir.
sonra, bu yedi cümlenin arasındaki intizam ve irtiba-
tın şöyle bir tasvirle dinlenmesi lâzımdır:
Bir şahıs bir şahsı nasihatle fena bir şeyden men et-
mek üzere şöyle tevcih-i kelâmda bulunur: “ey kişi! Ak-
lın varsa, şu yapmak istediğin şey muhaldir, hem nefsi-
ne zarardır. Hem iyiyi, kötüyü tefrik edecek bir hissin
yok mudur? Anlaşılan hakikati hurafe, tatlıyı acı göste-
ren seciyende bir hastalık vardır. Şüphesiz, o hastalıktan
kurtulup, şifayab olmak istiyorsun. Fakat, senin bu hâlin
o hastalığı izale değil, tezyit ediyor. eğer bu hâlinle bir
lezzet, bir zevk istersen, en şedit bir elemi intaç eden bir
azap eline geçer. en nihayet, sarhoşluktan ayılıp kötü
hâlinden vazgeçmediğin takdirde, fesadın başkalara geç-
memek üzere hortumun üzerine bir damganın vurulma-
sıyla seni teşhir ve ilân etmek lâzımdır.
kezalik, Cenab-ı Hak münafıkları nifaktan zecir ve
men için, kötü hâllerini şöylece nakletmekle yüzlerine
vuruyor.
(1)
%G n
¿
ƒo
Yp
OÉn
îo
j
: Yani,
hileileAllah’ıkandırmakistiyor-
lar.
zira, resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Allah’ın
alâmet:
iz, belirti, işaret, nişan.
aleyhissalâtü vesselâm:
salât ve
selâm onun üzerine olsun.
azap:
büyük sıkıntı, şiddetli acı.
cenab-ı Hak:
Allah; doğru, gerçek,
Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve
azamet sahibi yüce Allah.
elem:
dert, üzüntü, maddî-mane-
vî ıztırap.
fenâ:
çirkin, kötü.
fesat:
bozukluk, karışıklık, nifak.
hakikat:
gerçek, doğru.
hâl:
tavır, davranış, tutum.
hile:
aldatmaya yönelik düzen,
desise.
hurafe:
manasız söz.
ilân:
yayma, duyurma, bildirme.
intaç:
netice verme, sonuçlandır-
ma.
intizam:
düzenlilik, düzgünlük.
irtibat:
bağ, münasebet.
izale:
zevale erdirme, yok etme.
kavi:
şiddetli, zorlu.
kezalik:
keza, bu da öyle, böyle-
ce.
kizb:
yalan söyleme, yalan, uy-
durma.
maada:
başka, gayri, -den başka.
maraz:
hastalık.
men:
yasak etme, engelleme.
muhal:
imkânsız, olması mümkün
olmayan.
münafık:
nifak sokan, ara bozucu;
kalbinde küfrü gizlediği hâlde
Müslüman görünen.
nakil:
anlatma, söyleme, hikâye
etme; aktarma.
nasihat:
öğüt; doğruya, iyiye, gü-
zele sevk etmek için yapılan ko-
nuşma.
nefis:
insandaki bedenî canlı-
lık; yeme, içme, şehvet gibi bi-
yolojik ihtiyaçlara duyulan ta-
biî istek.
nifak:
ikiyüzlülük, münafıklık.
nihayet:
en sonunda.
resul-i Ekrem:
çok cömert,
kerîm olan peygamber, Hz.
Muhammed (
ASM
).
seciye:
karakter, huy, tabiat.
şedit:
şiddetli.
şifa:
bedenî ve ruhî bir hasta-
lığın son bulması, sağlığına ka-
vuşma.
şifayab:
şifa bulan, iyileşen.
talep:
isteme, dileme, istek,
arzu.
tasvir:
bir şeyi yazıyla veya
başka ifade tarzlarıyla anlat-
ma.
tefrik:
birbirinden ayırma,
seçme, ayırdetme, ayrı tutma.
tehdit:
korkutma, gözdağı
verme.
teşhir:
ilân etme, herkese du-
yurma, gösterme.
tevcih-i kelâm:
sözü yönelt-
me.
tezlil:
aşağılama, küçük dü-
şürme, horlama; küçük ve hor
görme.
tezyit:
arttırma, çoğaltma.
zecir:
önleme, yasak etme,
yasaklama.
ziyade:
ilâve, ekleme.
1.
Bakara Suresi: 9.
B
akara
S
ureSi
| 144 | İşaratü’l-İ’caz
1...,134,135,136,137,138,139,140,141,142,143 145,146,147,148,149,150,151,152,153,154,...576
Powered by FlippingBook