masiyet-i küfriyenin gayr-i mütenahi bir cinayet olduğu
altı cihetle sabittir:
Bi r i nc i s i
: küfür üzerine ölen bir kâfir, ebedî bir
ömürle yaşayacak olursa, o gayr-i mütenahi ömrünü be-
hemehâl küfürle geçireceği şüphesizdir. Çünkü, kâfirin
cevher-i ruhu bozulmuştur. Bu itibarla, o bozulmuş olan
kalbin gayr-i mütenahi bir cinayete istidadı vardır. Bina-
enaleyh, ebedî cezası, adalete muhalif değildir.
İ k inc i s i
: o kâfirin masiyeti, mütenahi bir zamanda
ise de, gayr-i mütenahi olan umum kâinatın vahdaniye-
te olan şahadetlerine gayr-i mütenahi bir cinayettir.
üçüncüsü
: küfür, gayr-i mütenahi nimetlere küfran
olduğundan, gayr-i mütenahi bir cinayettir.
Dör düncüsü
: küfür, gayr-i mütenahi olan zat ve sı-
fât-ı İlâhiyeye cinayettir.
Beş inc i s i
: İnsanın vicdanı, zahiren mütenahi ise de,
bâtınen ebede bakıyor ve ebedi istiyor. Bu itibarla, gayr-i
mütenahi hükmünde olan o vicdan, küfürle mülevves ola-
rak mahvolur gider.
Altıncısı
: zıt zıddına muânit ise de, çok hususlarda
mümasil olur. Binaenaleyh, iman, lezaiz-i ebediyeyi is-
mar ettiği gibi; küfür de âlâm-ı elîmeyi ve ebediyeyi ahi-
rette intaç etmesi şe’nindendir.
Bu altı cihetten çıkan netice ve gayr-i mütenahi olan
bir ceza, gayr-i mütenahi bir cinayete karşı ayn-ı adalet-
tir.
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
niyet, âdillik.
ahiret:
öbür dünya, ikinci hayat.
âlâm-ı elîme:
çok acı ve acıklı
elemler.
ayn-ı adalet:
adaletin aslı, adale-
tin tâ kendisi.
bâtınen:
dâhilen, iç yüzünde, için-
den olarak.
behemehâl:
mutlaka, elbette, ne
yapıp edip.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
cevher-i ruh:
ruh cevheri, ruhun
hakikati.
cihet:
yön.
cinayet:
cana kıyma, katl veya bu
derecede ağır bir suç.
ebed:
sonsuzluk, daimîlik.
ebedî:
sonu olmayan, daimî, sü-
rekli.
ebediye:
ebede mensup, zevalsiz,
sonu olmayan, sürekli, hiç son
bulmayacak şekilde süren.
gayr-i mütenahi:
sonsuz, sonu ol-
mayan, nihayetsiz.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
iman:
inanma, inanç, itikat, tasdik.
intaç:
netice verme, sonuçlandır-
ma.
ismar:
netice verme, sonuç ver-
me.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
itibar:
önem ve değer vermek
dikkate almak.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti inkâr
eden, dinsiz.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
B
akara
S
ureSi
| 134 | İşaratü’l-İ’caz
küfran:
iyilik bilmeme, görü-
len iyiliği unutma, nankörlük.
küfür:
Allah’ın varlığına, birli-
ğine inanmama, müşriklik,
imansızlık.
lezaiz-i ebediye:
ebedî ve
sonsuz lezzetler, ahiret nimet-
leri.
mahv:
batma, bitme, yok ol-
ma.
masiyet:
âsilik, itaatsizlik. is-
yan.
masiyet-i küfriye:
küfre ait
asilik, imansızlıktan kaynakla-
nan itaatsizlik.
muânit:
karşı; zıt.
muhalif:
zıt, karşıt, aykırı.
mülevves:
kirli, pis, murdar.
mümasil:
benzeyen, benzer,
andıran.
mütenahi:
nihayet bulan, ni-
hayete eren, biten, sona eren.
nimet:
iyilik, lütuf, ihsan, ba-
ğış.
sabit:
durağan, değişmeyen;
ispatlanmış.
şahadet:
şahit olma, şahitlik,
tanıklık.
şe’n:
hâl, keyfiyet, durum,
özellik, yapı, istidat.
sıfat-ı İlâhiye:
Allah’ın sıfatla-
rı.
umum:
bütün.
vahdaniyet:
Allah’ın birliği ve
varlığı, Allah’ın bir oluşu.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı
şerden ayırt etmeye yardımcı
olan ahlâkî duygu.
zahiren:
görünüşte.
zat:
azamet ve ululuk sahibi
olan.