ziyadesini talep etmişlerdir. Cenab-ı Hak da, mü’minle-
rin zaferiyle, onların ümitlerini ye’se çevirmiştir ve Müs-
lümanların galebesiyle onların husumetlerini haset ve ki-
ne kalbetmiştir. sonra da onların maruz kaldıkları o ye-
is ve kinden doğan korku, zaafiyet ve zillet marazlarını
onların kalblerine istilâ ettirmekle, marazlarını ziyadeleş-
tirdi.
Sual:
kur’ân-ı kerîm’in bu cümlede maraz kelimesini
mef’ul değil, temyiz şeklinde kullanması neye işarettir?
Elcevap:
Münafıkların bâtınî ve kalbî olan marazları
sanki zahire çıkmış ve bütün amellerine ve fiillerine sira-
yet etmekle, onların vücutları tamamıyla maraz kesilmiş
olduğunu ifade etmek için
(1)
¢l
Vn
ôn
e
kelimesi temyiz ola-
rak kullanılmıştır.
evet,
¢l
Vn
ôn
e
kelimesi, mef’ul olduğu takdirde bu mana-
yı ifade etmez. Çünkü, o vakit ziyadelik yalnız maraza ta-
allûk eder.
Altıncıcümleyiteşkileden
(2)
l
º«/
dn
G l
ÜGn
òn
Y r
ºo
¡n
dn
h
'invech-i
irtibatıise:
Menfaati ifade eden
?
’dan anlaşılır ki, münafıkların
menfaati ya dünyada elîm bir azaptır, veyahut ahirette
şedit bir elemdir. Bunlar ise menfaat değildir. öyle ise
menfaatleri muhaldir.
tiyaç karşılığı olan şey.
mü’min:
iman eden, inanan.
muhal:
imkânsız, olması mümkün
olmayan.
münafık:
nifak sokan, ara bozucu;
kalbinde küfrü gizlediği hâlde
Müslüman görünen.
şedit:
şiddetli.
sirayet:
yayılma, dağılma.
sual:
soru.
taallûk:
alâkalı, münasebetli ol-
ma.
talep:
isteme, dileme, istek, arzu.
temyiz:
ayırma, dikkatle ayırma,
inceleyip seçme.
teşkil:
oluşturma, şekillendirme.
vech-i irtibat:
bağlılık yönü, ara-
daki ilişki sebebi.
yeis:
ümitsizlik.
zaafiyet:
zayıflık.
zahir:
açık, aşikâr.
zillet:
hakirlik, horluk, alçaklık,
aşağılık, bayağılık, adîlik.
ziyade:
çok, fazla, artık.
ahiret:
öbür dünya, ikinci ha-
yat.
amel:
fiil, iş.
azap:
büyük sıkıntı, şiddetli
acı.
bâtınî:
içe ait, dâhilî.
cenab-ı Hak:
Allah; doğru,
gerçek, Hakkın tâ kendisi olan,
şeref ve azamet sahibi yüce
Allah.
elem:
dert, üzüntü, maddî-
manevî ıztırap.
elîm:
şiddetli, çok dert ve ke-
der veren.
fiil:
iş, oluş, davranış, hareket.
galebe:
galip gelme, üstünlük.
haset:
kıskançlık, kıskanma,
çekemezlik.
husumet:
düşmanlık.
istilâ:
ele geçirme, kaplama,
yayılma.
kalbetmek:
çevirmek, dön-
dermek.
kalbî:
samimî, içten, gönül-
den.
kin:
gizli düşmanlık, garaz.
kin:
gizli düşmanlık, garaz.
maraz:
hastalık.
maruz:
bir şeyin etkisi ve te-
siri altında bulunma.
mef’ul:
gr. failin yaptığı iş, fai-
lin fiilinin etkilediği şey.
menfaat:
fayda, kâr, gelir, ih-
1.
Hastalık. (Bakara Suresi: 10.)
2.
Onlar için acıklı bir azap vardır. (Bakara Suresi: 10.)
İşaratü’l-İ’caz | 151 |
m
ünafıklar
B
ahSi