(1)
n
¿ƒo
ëp
?°r
üo
e o
ør
ën
f Én
ªs
f p
G BGƒo
dÉn
b
: Yani, “Halkı ifsat etmeyin”
denildiği zaman, “
Bizlerancakıslahediciinsanlarız
” id-
diasında bulundular.
(2)
n
És
‰p
G
’da iki hasiyet var:
Birincisi
, dâhil olduğu hükmün hakikaten veya iddiaen
malûm olması lâzımdır. Bu hasiyetten, nasihat edenleri
tezyif etmeye ve cehaletlerine olan sebatlarını izhar et-
meye bir remiz vardır. Yani, “Bizim ıslah edici olduğu-
muz malûmdur. Binaenaleyh, mesleğimizde sebat ede-
riz, nasihatlere kulak vermeyiz.”
İkincihasiyet
, hasrdır. Bu hasrdan dahi, onların salâh-
larına hiçbir fesadın karışmamış olduğuna bir remiz var-
dır ki, bu remizden onların salâhlarına fesat karışıyor di-
ye mü’minlere bir tariz vardır.
sebat ve devamı ifade eden ism-i fail sigasıyla
(3)
n
¿ƒo
ëp
?°r
üo
e
’un
(4)
o
í`p
?°r
üo
f
’ya tercihen zikredilmesi, salâh-
larının sabit ve daimî bir sıfat olduğundan, şimdiki hâlle-
ri de ayn-ı salâh olduğuna işarettir.
sonra, onlar bu kelâmlarında da münafıklık ediyorlar.
zira, bâtınen fesatlarını salâh addettikleri gibi, zahiren
“Bu amelimiz mü’minlerin salâh ve menfaatleri içindir”
diye müraîlik yapıyorlar.
addetmek:
vasıflandırma, nitele-
me, sayma.
amel:
fiil, iş.
ayn-ı salâh:
iyiliğin kendisi, rahat-
lığın kendisi.
bâtınen:
dâhilen, iç yüzünde, için-
den olarak.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
cehalet:
bilmezlik, cahillik, ilim-
den yoksun olma.
dâhil:
içeri, iç.
daimî:
sürekli, devamlı.
fesat:
bozukluk, karışıklık, nifak.
hakikaten:
doğrusu, gerçekten.
halk:
topluluk, insan topluluğu, in-
sanlar.
hasiyet:
bir şeye has özellik, nite-
lik.
hasr:
umumîlikten çıkarma, sınır-
lama.
hüküm:
karar, emir.
ıslah:
iyi duruma getirme, iyileş-
tirme, düzeltme.
iddia:
davaya kalkışma, dava et-
me.
ifsat:
fesada uğratma, bozma, ka-
rışıklık çıkarma.
ism-i fail:
fiili, işi, eylemi yapan,
özne.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
kelâm:
söz, lâfız, lâkırdı.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
menfaat:
fayda, kâr, kazanç.
meslek:
tarz, davranış.
mü’min:
iman eden, inanan.
münafık:
nifak sokan, ara bozucu;
kalbinde küfrü gizlediği hâlde
Müslüman görünen.
müraî:
riyakâr, iki yüzlü, başkala-
rına gösteriş olsun diye hareket
eden.
nasihat:
öğüt; doğruya, iyiye, gü-
zele sevk etmek için yapılan
konuşma.
remiz:
işaret, bir manayı ifade
eden veya bir manaya delâlet
eden işaret ve şekil.
remiz:
işaret; istediğini işaret-
le ifade etme, ima.
sabit:
durağan, değişmeyen.
salâh:
iyi hâlli, faziletli olma.
sebat:
sözünde durma, kararlı
olma, azimlilik.
sıfat:
hâl, keyfiyet, nitelik, va-
sıf.
siga:
kip, fiil çekiminden mey-
dana gelen.
tariz:
kinayeli söz söyleme sa-
natı.
tercihen:
tercih ederek, iste-
yerek, üstün tutarak.
tezyif:
zayıfa çıkarma, çürüt-
me.
zahiren:
görünüşte.
zikir:
anma, bildirme.
1.
Bakara Suresi: 11.
2.
Ancak. (Bakara Suresi: 11.)
3.
Islah ediciler. (Bakara Suresi: 11.)
4.
Islah ediyoruz.
B
akara
S
ureSi
| 158 | İşaratü’l-İ’caz