İşaratü'l İ'caz - page 165

gizli gizli konuşmalara başladılar. sonra itizar şeklinde,
nasihat edene dönerek şöyle bir safsatada bulunurlar:
“Yahu, aramızda çok fark vardır. Biz onlara kıyas edile-
meyiz. Çünkü biz zenginiz, onlar fakirdirler. onlar, mec-
buriyet saikasıyla imana gelmişlerdir. onların diyaneti ız-
tırarîdir. Biz ise ashab-ı izzet ve servet insanlarız.”
Hülâsa: onlar, gururlarının hükmüyle mürşidi insafa
davet ettiler, hud’a ve hileleriyle ikiyüzlü bir konuşmada
bulundular. Şöyle ki: “ey mürşit! Bizleri süfeha zannet-
me. Bizler süfeha gibi olamayız. Ancak halis mü’minle-
rin yaptıkları gibi yapıyoruz” diye, mürşidi kandırmak is-
tediler. Hâlbuki, kalblerinde “Bu fakir ve kıymetten sukut
eden mü’minler gibi değiliz” gibi başka bir manayı izhar
etmişlerdir.
Hülâsa,
(1)
o
øp
erD
ƒo
fn
G
lâfzında onların fesatlarına, ifsatları-
na, gururlarına ve nifaklarına gizli birer remiz vardır.
(2)
o
ABÉ n
¡n
Ø° t
ùdG n
øn
e'
G Én
ªn
c
: Yani, “
Kâmilzannettiğiniz
mü’minler,nazarımızdazelilvefakirbircemaattir.On-
larınherbirisi,birkavminsefihidirler.
o kâmil mü’minlerin tecviz ettiği kıyasta birkaç işaret
vardır:
Birincisi
:
mecmaü’l-mesâkin,melceü’l-fukara,hakkı
himaye,hakikatimuhafaza,gururumen,tekebbürü
defeden,yegâneİslâmiyet’tir.Evet,kemalveşerefin
mikyasıİslâmiyet’tir.
lik, kusursuz, tam ve eksiksiz ol-
ma.
kıyas:
karşılaştırma, bir şeyi baş-
ka bir şeye benzeterek hüküm
verme.
kıymet:
değer.
mecburiyet:
mecbur olma, zaru-
rîlik durumu, zorunluluk.
mecmaü’l-fukara:
fakirler toplu-
luğu, bütün fakirler.
mecmaü’l-mesâkin:
âcizlerin,
miskinlerin, zavallı insanların top-
landığı yer.
men:
yasak etme, engelleme.
mikyas:
nispet, derece, ölçü.
muhafaza:
koruma, saklama, hıf-
zetme.
mü’min:
iman eden, inanan.
mürşit:
irşat eden, doğru yolu
gösteren, rehber, kılavuz.
nasihat:
öğüt; doğruya, iyiye, gü-
zele sevk etmek için yapılan ko-
nuşma.
nazar:
bakış, nezdinde.
nifak:
ikiyüzlülük, münafıklık.
remiz:
işaret; istediğini işaretle ifa-
de etme, ima.
safsata:
boş, temelsiz, asılsız söz.
saika:
sevk eden, sürükleyen, se-
bep olan.
sefih:
rezil, adî, aşağılık, bayağı.
süfeha:
sefihler; akılsızlar, beyin-
sizler.
sükût:
değerden düşme, değerini
yitirme.
şeref:
onur, haysiyet.
tecviz:
caiz görme, izin verme, ce-
vaz verme.
tekebbür:
kibirlenme, büyüklük
satma.
yegâne:
biricik, tek, yalnız.
zelil:
hor, alçak, adî, bayağı.
cemaat:
topluluk, aralarında
çeşitli bağlar bulunan insanlar
topluluğu.
def:
ortadan kaldırma, yok et-
me, giderme.
fesat:
bozukluk, karışıklık, ni-
fak.
gurur:
kibir, kendi yüksek ve
değerli tutarak böbürlenme.
hakikat:
asıl, esas.
halis:
her amelini, yalnız Allah
rızası için işleyen.
hile:
aldatmaya yönelik dü-
zen, desise.
himaye:
koruma, muhafaza
etme.
hud’a:
hile, oyun, aldatma,
düzen, mekir, dek, dalavere.
hüküm:
verilen karar.
hülâsa:
kısaca, sözün kısası.
ifsat:
fesada uğratma, bozma,
karışıklık çıkarma.
iman:
inanma, inanç, itikat,
tasdik.
itizar:
özür dileme, bir sebep
göstererek affını dileme.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
kâmil:
tam, olgun, eksiksiz,
noksansız, mükemmel.
kavim:
millet; aralarında dil,
âdet, örf, kültür birliği olan in-
san topluluğu.
kemal:
olgunluk, mükemmel-
1.
İman mı edeceğiz? (Bakara Suresi: 13.)
2.
Süfeha takımının imana geldiği gibi. (Bakara Suresi: 13.)
İşaratü’l-İ’caz | 165 |
m
ünafıklar
B
ahSi
1...,155,156,157,158,159,160,161,162,163,164 166,167,168,169,170,171,172,173,174,175,...576
Powered by FlippingBook