Binaenaleyh,imanizzet-inefsiintaçettiğigibi,nifak
daonunaksinezilletiintaçeder.zilletiolan,herkese
karşıkendisinizelilgösterir;buise,riyadır.riyaisemü-
dahenedir.müdahenedahikizbdir.
kur’ân-ı kerîm, şu
silsileli kizbe
(1)
És
æ`n
e'
G BGƒo
dÉn
b Gƒo
æ`n
e'
G n
øj/
òs
dG Gƒo
?n
d Gn
Pp
Gn
h
ile işaret et-
miştir. Yani, “
mü’minlererastgeldiklerizaman,‘Bizde
imanageldik
’ diyorlar.”
Sonra,nifak,imanınhilâfına,kalbleriifsateder.Kal-
binfesadıise,yetimliğiintaçeder.Yani,bozukolanbir
kalb,kendisinisahipsiz,maliksiz,yetimbilir.Buhâletten
korkuneş’eteder.Okorku,onukaçıpgizlenmeyeicbar
eder.
kur’ân, şu hâllerine
(2)
Gr
ƒn
?n
N Gn
Pp
Gn
h
ile işaret etmiştir.
Yani, “
Kaçıphalvetleregittiklerizaman
.”
Sonra,nifak,imanınaksine,akrabavesaireler
arasındakisıla-irahmikateder,keser;buise,şefkatiizale
eder.şefkatinzevaliise,ifsadatasebepolur.İfsattan
fitneçıkar,fitnedenhıyanetdoğar.Hıyanetdahi
zaafiyetimuciptir.zaafiyetdehimayeedecekbirzahîre,
birarkayailticaetmeyeicbareder.
kur’ân-ı kerîm buna
(3)
r
ºp
¡p
æ«/
WÉn
«°n
T '
‹p
G
ile işaret etmiştir. Yani, “
şeytanlarınaka-
çıpşeytanlarınınhimayelerinegiriyorlar
.”
Sonra,imanınhilâfına,nifaktatereddütvardır.Yani,
münafıkolankimse,kat’îbirhükümsahibideğildir.Bu
isesebatsızlığıintaçeder;budamesleksizliği,budahi
emniyetsizliğitevliteder.Buise,kanunenmaznunların
dırma.
izale:
zevale erdirme, yok etme.
izzet-i nefis:
insanın vakar ve
haysiyetini korumaya özen gös-
termesi, kendi değerini ve şahsi-
yetini aşağılamaksızın varlığına
saygı duyması.
kanunen:
kanuna göre, kanunca,
kanuna uyarak, kanun yolu ile.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
kizb:
yalan söyleme, yalan, uy-
durma.
malik:
sahip.
maznun:
zan altında bulunan,
kendisinden şüphe edilen.
meslek:
gidiş, usul, yol.
mucip:
icap eden, gerektiren.
mü’min:
iman eden, inanan.
müdahene:
fayda sağlamak,
menfaat görmek amacıyla, bir
kimseyi yüzüne karşı methetme,
övme.
münafık:
nifak sokan, ara bozucu;
kalbinde küfrü gizlediği hâlde
Müslüman görünen.
neş’et:
meydana gelme, oluşma,
çıkma.
nifak:
ikiyüzlülük, münafıklık.
riya:
özü sözü bir olmamak, inan-
dığı gibi hareket etmeyiş, iki yüz-
lülük.
sebat:
sabit durma, kararlılık.
sıla-i rahim:
ana, baba ve akraba-
yı ziyaret etme.
silsile:
birbirini takip eden şeyle-
rin meydana getirdiği sıra.
şefkat:
karşılıksız sevgi besleme,
içten ve karşılıksız merhamet.
tereddüt:
kararsızlık, şüphede
kalma.
tevlit:
doğurma, sebep olma.
vesaire:
ve başkaları, bunun gibi-
leri ve benzerleri, diğerleri.
yetim:
tek, yalnız, kimsesiz.
zaafiyet:
zayıflık, güçsüzlük, der-
mansızlık.
zahîr:
yardımcı.
zelil:
zillete uğramış, hakir, aşağı
tutulmuş, aşağılanmış.
zeval:
zail olma, sona erme, yok
olma.
zillet:
hor ve hakir görülme, alçal-
ma.
binaenaleyh:
bundan dolayı,
bunun üzerine.
emniyet:
inanma, güvenme.
fesat:
bozukluk, karışıklık, ni-
fak.
fitne:
karışıklık, bozgunculuk.
hâl:
durum, vaziyet.
hâlet:
hâl, durum.
halvet:
tenhaya çekilme; yal-
nız ve tenha kalma.
hıyanet:
hainlik, kendine olan
güveni kötüye kullanma.
hilâfına:
zıddına, tersine, aksi-
ne.
himaye:
koruma, muhafaza
etme.
hüküm:
verilen karar.
icbar:
zorlama, zorla ve isteği
dışında yaptırma.
ifsadat:
ifsatlar, fesada uğrat-
malar, düzensizlik meydana
getirmeler, bozmalar, karga-
şalıklar.
ifsat:
fesada uğratma, bozma,
karışıklık çıkarma.
iltica:
sığınma, güvenme, da-
yanma.
iman:
inanma, inanç, itikat,
tasdik.
intaç:
netice verme, sonuçlan-
1.
Bakara Suresi: 14.
2.
Bakara Suresi: 14.
3.
Bakara Suresi: 14.
İşaratü’l-İ’caz | 169 |
m
ünafıklar
B
ahSi