(1)
r
ºo
gr
Qp
òr
æo
J r
ºn
d r
?n
G r
ºo
¡n
Jr
Qn
òr
fn
Gn
A r
ºp
¡r
«n
?n
Y l
ABGn
ƒ°n
S Gho
ôn
Øn
c n
øj/
òs
dG s
¿p
G
Bucümleninmâkabliylecihet-inazmı:
Arkadaş!
Cenab-ıHakkınsıfât-ıezeliyeâleminde,biri
celâlî,diğericemalîikitürlütecellisivardır.
Celâlilecemalinsıfât-ıef’alâlemindetecellisindenlü-
tufvekahır,hüsünveheybettezahüreder.
Ef’alâleminetecelliedince,tahliye(
¬n
« p
?r
ë
n
J
)iletahliye
(
¬n
« p
?r
în
J
)(tezyiniletenzih)doğar.
âsârvea’malâlemindenâlem-iahireteintıbaedince,
lütuf,cennetvenurolarak;kahırdacehennemvenâr
olaraktecellieder.
Sonraâlem-izikrein’ikâsedince,birihamd,diğeri
tesbiholmaküzereikikısmaayrılır.
Sonraâlem-ikelâmdatecelliedince,kelâmınemirve
nehyetaksiminesebepolur.
Sonraâlem-iirşadaintikaledince,irşadıtergipveter-
hip,tebşirveinzarataksimeder.
Sonravicdanatecelliedince,recavehavfhusulegelir.
Sonrairşadıniktizasındandırki,havfilerecaarasında-
kimuvazene,devamlamuhafazaedilsinki;recailedoğ-
ruyollarasülûkedilsin,havfiledeeğriyollaragidilme-
sin.NeAllah’ınrahmetindenme’yus,nedeazabından
eminolunsun!
âlem:
kendine has değişik özellik-
leri bulunan yer, diyar.
âlem-i ahiret:
ahiret âlemi.
âlem-i irşat:
irşat âlemi, doğru yo-
lu gösterme ve oraya sevk âlemi.
âlem-i kelâm:
söz söylemenin
manevî atmosferi.
âlem-i zikir:
zikir âlemi, Allah’ı an-
ma uslûbu, manevî atmosferi, ha-
vası.
âsâr:
eserler.
âsâr ve a’mal âlemi:
eserler ve
ameller, işler dünyası, diyar.
celâl:
sonsuz büyüklük, haşmet,
ululuk, yücelik.
celâlî:
Cenab-ı Hakkın haşmet, bü-
yüklük ve kahrını gösteren; Al-
lah’ın Celal ismine ait olan.
cemal:
güzellik, Cenab-ı Hakkın lü-
tuf ve ihsanı ile tecellisi.
cemalî:
Allah’ın lütuf ve ihsanı ile
tecelli ettiği isme ait.
cenab-ı Hak:
Allah; doğru, gerçek,
Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve
azamet sahibi yüce Allah.
cihet-i nazım:
dizme ve düzenle-
me yönü.
ef’al:
fiiller, işler, ameller.
emin:
emniyet sahibi, korkusuz.
hamd:
Allah’ı övme.
havf:
korku, korkma.
heybet:
huşû, korku, haşyet.
husul:
olma, meydana gelme.
hüsün:
iyilik, hoşluk.
iktiza:
gerektirme.
in’ikâs:
aksetme, yansıma.
intıba:
aksetme, tecelli etme,
yansıma; basılma, damgalanma.
intikal:
bir yerden başka bir yere
geçme, yer değiştirme, göçme.
inzar:
uyarma, uyarı.
irşat:
doğru yolu gösterme, gaflet-
ten uyandırma.
kahır:
şiddetli azap verme.
kelâm:
söz, lâfız, lâkırdı.
lütuf:
güzellik, hoşluk, iyilik, ihsan;
iyi muamele, iyilik, iyi, yumuşak,
dostça davranış.
mâkabl:
öndeki, üstteki.
me’yus:
ye’se düşmüş, ümitsiz,
kederli.
muhafaza:
koruma.
muvazene:
denge.
nehiy:
yasaklama, dinin yasakla-
dığı işler.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
rahmet:
Allah’ın kullarını esirge-
mesi, onlara maddî ve manevî ni-
metler vermesi.
reca:
umma, ümit hâli.
sıfat-ı ef’al:
Allah’ın yaratma ile il-
gili olan hayat verme öldürme, rı-
zık verme gibi sıfatları, özellikleri.
sıfat-ı ezeliye:
Cenab-ı Hakkın
ezelden beri zatıyla beraber
var olan özellikleri, Allah’ın
şiddet (celâl) ve cezalandırma
tecellisiyle ilgili ve lütuf, ihsan,
af, bereket, rahmet, kollama,
koruma vb. güzellik sıfatları;
Allah’ın yaratma ile ilgili olan
hayat verme öldürme, rızık
verme gibi bütün sıfatları ön-
cesiz ve kendindendir.
sülûk:
bir yola girme, bir yol
tutup o yolda devam etme.
tahliye:
süsleme, donatma,
bezeme.
tebşir:
müjde verme, müjde-
leme.
tecelli:
belirme, bilinme, gö-
rünme.
tenzih:
kusur kondurmama,
kabahat ve kusuru yok etme.
tergip:
rağbet verme, istek-
lendirme.
terhip:
korkutma.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksanlıklardan uzak bilme
ve ilân etme.
tezahür:
ortaya çıkma.
tezyin:
süsleme.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı
şerden ayırt etmeye yardımcı
olan ahlâkî duygu.
1.
İnkâr edenlere gelince, sen onları inkârlarının akıbetinden sakındırsan da birdir,
sakındırmasan da. (Bakara Suresi: 6.)
B
akara
S
ureSi
| 108 | İşaratü’l-İ’caz