İkincisi
: “o adamların hidayete istihkak ve ihtisasları
nedendir?” diye sual eden sâmie cevaptır. Yani illet ve
sebep,
(1)
n
?p
BÄ '
`dho
G
ile işaret edilen vasıflardır.
Sual:
sabıkan mezkûr vasıfların tafsilen zikirlerini
n
?p
BÄ '
`dho
G
kelimesindeki icmalden daha vazıh bir surette se-
bebi gösteriyor.
Cevap:
İcmal, bazen tafsilden daha vazıh olur. Bilhas-
sa matlûp birkaç şeyden mürekkep olduğu zaman, sâmi-
in gabaveti veya nisyanı dolayısıyla, o mürekkebin ecza-
sını mezç etmekle sebebi çıkarmak müşkül olur.
üçüncüsü
: “Hidayetin neticesi, semeresi ve hidayette-
ki lezzet ve nimet nedir?” diye sual eden saile cevaptır.
Yani, hidayette saadet-i dâreyn vardır. Hidayetin netice-
si, nefs-i hidayettir. Hidayetin semeresi, ayn-ı hidayettir.
zira hidayet, haddizatında büyük bir nimettir ve vicdanî
bir lezzettir ve ruhun cennetidir. nasıl ki dalâlet, ruhun
cehennemidir; öyle de,
(2)
p
In
ôp
N'
’r
Ép
Hn
h
, ahiretin felâh ve sa-
adetini intaç eder.
İKİNCİMEHAZ:
n
?p
BÄ '
`dho
G
ile yapılan işaret-i hissiye, bir
şeyin müteaddit sıfatlarını zikretmek, o şeyin zihinlerde
tecessüm etmesine ve akılda hazır ve hayalde mahsus ol-
masına sebep olduğuna işarettir. Maahaza, sabıkan zikir-
lerinden bir mahudiyet çıkar. Bu mahudiyet-i zikriye
ahiret:
öbür dünya, ikinci hayat.
ayn-ı hidayet:
hidayetin ta ken-
disi, doğru yol üzere olmanın ta
kendisi.
bilhassa:
özellikle.
dalâlet:
dinsizlik, inançsızlık,.
ecza:
cüzler, parçalar, kısımlar.
felâh:
kurtuluş, selâmet, onma.
gabavet:
anlayışsızlık, kalın kafa-
lılık, ahmaklık.
haddizatında:
aslında, esasen.
hidayet:
doğru inanç ve yaşayış
üzere olmak.
icmal:
kısa anlatma, özetleme, ay-
rıntılara girmeme.
intaç:
netice verme, sonuçlandır-
ma.
işaret-i hissiye:
hissî işaret, hisle
ilgili belirti; duygu yoluyla yapılan
ve algılanan işaret.
maahaza:
bununla birlikte, böyle
olmakla beraber.
mahudiyet-i zikriye:
söze dayalı
biliniş, tanınış; sözlü tanıtım, sözle
belirleme.
matlûp:
talep edilen, istenilen
şey.
mehaz:
menba, bir şeyin aslının
alındığı kaymak.
mezç:
katma, karıştırma.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
mürekkep:
terkip edilmiş, iki ve-
ya daha çok şeyin karışmasından
meydana gelen bileşik.
müşkül:
güç, zor, çetin.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
nefs-i hidayet:
hidayetin kendisi
yani doğru ve hak yol olan Müslü-
manlık.
nimet:
iyilik, lütuf, ihsan, bağış.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
nisyan:
unutma, unutuş.
ruh:
insan ve hayvanlardaki dirilik
kaynağı, hayatın temeli ve se-
bebi olan gayr-i maddî cevher,
manevî varlık.
saadet:
mutluluk, kutluluk,
bahtiyarlık, mes’ut olma.
saadet-i dâreyn:
iki cihan sa-
adeti, dünya ve ahiret mutlu-
luğu.
sabıkan:
evvelce, bundan ön-
ce.
sail:
sual eden, soran.
sâmi:
dinleyen, dinleyici.
semere:
meyve, güzel netice.
sıfat:
vasıf, nitelik.
sual:
soru.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tafsil:
etraflıca bildirme, ayrın-
tılı anlatma.
tafsilen:
tafsilli bir şekilde,
uzun uzadıya, ayrıntılı olarak.
tecessüm:
görünme, belirme.
vasıf:
bir kimsenin veya şeyin
taşıdığı hâl, nitelik, hususiyet.
vazıh:
açık, aşikâr; kolay anla-
şılır.
vicdanî:
vicdanla, kalbî his ile
ilgili, vicdana ait.
zikir:
anma, bildirme.
zikretmek:
anmak, bildirmek.
1.
İşte onlar. (Bakara Suresi: 5.)
2.
Ahirete de… (Bakara Suresi: 4.)
B
akara
S
ureSi
| 102 | İşaratü’l-İ’caz