mahudiyet-i hariciyelerine kapı açar. Haricî olan mahu-
diyetlerinden mümtaz ve müstesna insanlar oldukları te-
barüz eder ki, nev-i beşer içinde gözünü açıp bakanların
gözlerine en evvel onların parıltıları çarpar.
ÜÇÜNCÜMEHAZ:
Uzaklığı ifade eden
(1)
n
?p
BÄ '
`dho
G
onla-
rın filcümle yakın oldukları hâlde uzak gösterilmeleri
ulüvv-i mertebelerine mecazî bir işaret olduğuna işarettir.
Çünkü, uzakta bulunanlara bakıldığı zaman, boyca en
uzunları görünür. Maahaza, zamanî ve mekânî olan
bu’d, hakikî kastedilirse, belâgatte daha uygun olur.
Çünkü, bütün asırlar Asr-ı saadet gibi bu ayeti zikredi-
yorlar. öyle ise,
n
?p
BÄ '
`dho
G
ile yapılan işaret, safların evvel-
lerine işarettir. Ve bu itibarla, bu’d hakikî olur, mecazî
değildir. Binaenaleyh, onların hakikaten zaman ve me-
kânca uzak oldukları hâlde işaret-i hissiye ile gösterilme-
leri, azametlerine ve ulüvv-i mertebelerine işarettir.
DÖRDÜNCÜMEHAZ:
Ulviyeti ifade eden
(2)
'
¤n
Y
keli-
mesidir.
Arkadaş!
eşya ve şeyler arasında öyle münasebetler vardır ki,
onları âyine gibi yapıyor. Her birisi, ötekisini gösteriyor.
Birisine bakıldığı zaman, ötekisi görünür. Meselâ, bir
parça cam, büyük bir sahrayı gösterdiği gibi, bazen olur
ki, bir kelime uzun ve hayalî bir macerayı sana gösterir.
keli ve heyecanlı olay, serüven.
mahudiyet:
belirlenme, bilinme,
tanınma.
mahudiyet-i hariciye:
başkaların-
ca tanınmış olma, bilinme; dışar-
dakilerce de belirlenmiş olma.
mecazî:
mecaza ait, gerçek olma-
yan.
mehaz:
menba, bir şeyin aslının
alındığı kaymak.
mekân:
yer, mahal.
meselâ:
misal olarak, şunun gibi,
söz gelişi, faraza.
mümtaz:
ayrıcalıklı, üstün tutul-
muş, imtiyazlı.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
müstesna:
benzerlerinden üstün
olan, seçkin, mümtaz.
nev-i beşer:
insanoğlu, insanlar.
saf:
dizi, sıra.
sahra:
büyük çöl, geniş saha.
tebarüz:
belli olma, görünme, ba-
riz hale gelme.
ulüvv-i mertebe:
en büyük rütbe,
yüksek derece, üstün pâye.
ulviyet:
ulvîlik, yücelik, yükseklik.
zikir:
anma, bildirme.
asır:
yüzyıl.
asr-ı Saadet:
saadet, mutlu-
luk asrı; Peygamberimiz (
AS
m)
ve Dört Halifenin yaşadığı de-
vire verilen ad.
âyine:
ayna.
azamet:
büyüklük.
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı
ve tesirli ifade; bir şeyde saklı
bulunan derin anlam.
binaenaleyh:
bundan dolayı,
bunun üzerine.
bu’d:
uzaklık, uzak olma.
evvel:
önce, ilk.
filcümle:
hepsi, bütünü.
hakikaten:
doğrusu, gerçek-
ten.
hakikî:
gerçek.
haricî:
dışa ait, dışarı ile ilgili,
başkaları.
hayalî:
hayalle ilgili, gerçek ol-
mayan.
heyet:
kurul, topluluk; birlik
teşkil eden şahıs ve şeylerin
tamamı.
işaret-i hissiye:
hissî işaret,
hisle ilgili belirti; duygu yoluy-
la yapılan ve algılanan işaret.
kasıt:
hedef almak, niyet et-
mek.
maahaza:
bununla birlikte,
böyle olmakla beraber.
macera:
baştan geçen tehli-
1.
İşte onlar. (Bakara Suresi: 5.)
2.
…üzere, … üzerinde. (Bakara Suresi: 5.)
İşaratü’l-İ’caz | 103 |
h
idaYeT
n
imeTi