İşaratü'l İ'caz - page 104

Bir kelime, pek acip bir vukuatı senin gözünün önüne
getirir, temessül ettirir. Yahut bir kelâm, zihnini alır, mi-
salî âlem-i misallere kadar götürür, gezdirir.
Meselâ
(1)
n
Rn
QÉn
H
kelimesi muharebe meydanını,
(2)
n
In
ôn
ª n
K
kelimesi büyük bir meyve bahçesini insanın fikrine geti-
rir. Buna binaen, buradaki
(3)
'
¤n
Y
kelimesi temsilî bir üslû-
ba pencere açar, gösterir kastıyla zikredilmiştir. Şöyle ki:
sanki hidayet-i İlâhî, bir burak olup mü’minlere gön-
derilmiştir. Mü’minler tarik-ı müstakimde ona binerek
arş-ı kemalâta yürürler.
BEŞİNCİMEHAZ:
(4)
ik
óo
g
’deki tenkirdir. Bir nekre
mârife olarak mükerreren zikredilirse, o mârife, o nekre-
nin aynı olur. Fakat o nekre, nekre olarak zikredildiği
takdirde, alelekser birbirinin aynı olamaz. Bu kaideye
göre, nekre olarak tekerrür eden
ik
óo
g
evvelki
ik
óo
g
’nin
aynı değildir. Ancak, evvelki
ik
óo
g
mastardır, ikincisi hâ-
sıl-ı bilmastardır ve birincisinin semeresi hükmünde
mahsus ve sabit bir sıfattır.
ALTINCIMEHAZ:
Hidayetin Allah’tan olduğunu ifade
eden
(5)
r
øp
e
kelimesinden burada bir cebir hissedilmekte
ise de, hakikatte cebir değildir. Çünkü onların cüz-i ihti-
yârlarıyla hâsıl-ı bilmastar olan hidayete yorumları üze-
rine Cenab-ı Hak, o sıfat-ı sabite olan hidayeti halk ve
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
alelekser:
ekseriya, çoğunlukla,
çok kez, çok vakit.
âlem-i misal:
görüntüler âlemi,
dünyadaki işlerin görüntülendiği
ve gözlendiği, ruhların bulunduğu
âlem.
arş-ı kemalât:
olgunlukların, mü-
kemmelliklerin zirvesi, olgunluğun
en yüksek derecesi.
binaen:
-den dolayı, bu sebepten.
burak:
binek, cennete mahsus bir
binek vasıtası.
cebir:
zor, zorlama, baskı yapma.
cüz’î:
küçük, az; kıymetsiz, önem-
siz.
evvel:
önce gelen, önceki.
hakikat:
gerçek.
halk:
yaratma, yaratış.
hâsıl-ı bilmastar:
gerçek tesir sa-
hibinden meydana gelen fiil. (ateş
ederek bir adamı öldürmede, ateş
etmek mastar, adamın ölmesi hâ-
sıl-ı bi’l-mastardır.
hidayet:
doğru inanç ve yaşayış
üzere olmak.
hidayet-i İlâhiye:
Allah’ın kulunu
hidayete erdirmesi.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ihtiyâr:
seçme, tercih etme.
kaide:
kural, esas, düstur.
kasıt:
hedef almak, niyet etmek.
kelâm:
söz, ibare, fıkra.
mârife:
-gr. belirtilmiş, tahsis edil-
miş isim, başına ‘’elif-lâm’’ almış
isim. anlamı belirtilmiş söz.
mastar:
fiil (iş, hareket, oluş bildi-
ren kelime) kökü.
mehaz:
menba, bir şeyin aslının
alındığı kaymak.
meselâ:
misal olarak, şunun gibi,
söz gelişi, faraza.
misal:
düş, rüya.
muharebe:
savaşma, savaş, cenk,
harb.
mü’min:
iman eden, inanan.
mükerreren:
mükerrer olarak,
tekrar olarak, tekrar be tekrar.
nekre:
belirsiz isim.
sabit:
durağan, değişmeyen.
semere:
netice, sonuç.
sıfat:
hâl, keyfiyet, nitelik, va-
sıf.
sıfat-ı sabit:
sabit sıfat, değiş-
meyen vasıf, keyfiyet.
tarik-i müstakim:
istikamet
üzere, doğru olan yol, doğru
yol.
tekerrür:
tekrarlanma.
temessül:
bir şekil ve surete
girme, cisimlenme.
temsilî:
temsil mahiyetinde,
sembolik.
tenkir:
bir ismi harf-i tarifsiz
kullanarak belirsiz yapma.
üslûp:
tarz, yol, biçim, usul,
stil.
vukuat:
vuku bulan şeyler,
hâdiseler, olaylar.
zikir:
anma, bildirme.
1.
Savaştı, mübareze yaptı.
2.
Meyve.
3.
… üzere, … üzerine. (Bakara Suresi: 5.)
4.
Hidayet, doğru yol. (Bakara Suresi: 5.)
5.
…den. (Bakara Suresi: 5.)
B
akara
S
ureSi
| 104 | İşaratü’l-İ’caz
1...,94,95,96,97,98,99,100,101,102,103 105,106,107,108,109,110,111,112,113,114,...576
Powered by FlippingBook