İman ve Küfür Muvazeneleri - page 36

daim nafakasını düşünüp, onun peşinde dolaşır, taburu
terk eder, çarşıya gider, alış veriş ederdi.
Bir gün, muallem arkadaşı ona dedi:
“Birader, asıl vazifen talim ve muharebedir. sen onun
için buraya getirilmişsin. padişaha itimat et. o seni aç bı-
rakmaz. o, onun vazifesidir. Hem sen âciz ve fakirsin,
her yerde kendini beslettiremezsin. Hem mücahede ve
seferberlik zamanıdır. Hem sana, ‘Asidir’ der, ceza verir-
ler.
“evet, iki vazife peşimizde görünüyor: Biri padişahın
vazifesidir, bazen biz onun angaryasını çekeriz ki, bizi
beslemektir; diğeri bizim vazifemizdir, padişah bize tes-
hilât ile yardım eder ki, talim ve harptir.”
Acaba o serseri nefer, o mücahit mualleme kulak ver-
mezse, ne kadar tehlikede kalır, anlarsın!
İşte, ey tembel nefsim!
o dalgalı meydan-ı harp, bu dağdağalı dünya hayatı-
dır.
o taburlara taksim edilen ordu ise cemiyet-i beşeriye-
dir. Ve o tabur ise şu asrın cemaat-i İslâmiyesidir.
o iki nefer ise, biri feraiz-i diniyesini bilen ve işleyen
ve kebairi terk ve günahları işlememek için nefis ve şey-
tanla mücahede eden müttakî Müslümandır. diğeri, rez-
zak-ı Hakikî’yi ittiham etmek derecesinde derd-i maişete
âciz:
güçsüz, gücü yetmez olan;
beceriksiz, eli ermez; kabiliyetsiz.
angarya:
karşılıksız, ücretsiz olan
iş.
asi:
isyan eden, isyankâr, karşı ge-
len.
asıl:
esas, aslı, temeli, kaidesi.
asır:
yüzyıl.
birader:
kardeş.
cemaat-i islâmiye:
Müslüman top-
luluklar; İslâm toplumu.
cemiyet-i beşeriye:
toplum; in-
sanların oluşturduğu topluluk ve-
ya kurumlar.
ceza:
karşılık.
dağdağalı:
gürültülü, patırtılı.
daim:
devam eden, devamlı.
derd-i maişet:
geçim derdi ve zor-
luğu, geçim sıkıntısı.
derece:
seviye, makam
fakir:
muhtaç, ihtiyaç sahibi, düş-
kün, yoksul, zavallı, bîçare.
feraiz-i diniye:
dinin emrettiği
farzlar.
günah:
Allah’ın emirlerine aykırı
davranış, dini suç.
harp:
savaş.
itimat:
güvenme, emniyet etme,
bir şeye kalben güvenip dayan-
B
eşinCi
S
öz
| 36 |
iMan ve küfür Muvazeneleri
ma.
ittiham:
suçlama; suçlu duru-
ma düşürme.
kebair:
büyük günahlar.
meydan-ı harp:
harp meyda-
nı, savaş alanı.
muallem:
eğitim görmüş, bil-
gili.
muharebe:
savaşma, harp et-
me.
mücahede:
cihad etme, çar-
pışma, savaş.
mücahit:
cihad eden, din için
çalışan, din için düşmanla çar-
pışan.
Müslüman:
İslâm dininden
olan, mü’min, Müslim.
müttakî:
kendisini Allah’ın sev-
mediği fena şeylerden koru-
yan; haramdan ve günahtan
çekinen; takva sahibi, dindar.
nafaka:
yiyecek parası, geçin-
mek için gerekli olan şey.
nefer:
asker, er.
nefis:
bedenin hissî istekleri;
can, kişi, öz varlık; bir şeyin
zatı olan, kendisi.
rezzak-ı Hakikî:
gerçek rızık
verici Allah.
seferberlik:
harbe hazır bu-
lunmaklık.
serseri:
başıboş, işi gücü ol-
mayıp boşta dolaşan, haylaz,
derbeder, avare.
tabur:
bölüklerden teşekkül
eden bir askerî birlik.
taksim:
bölmek, paylaştırmak,
kısımlara ayırmak.
talim:
öğretme, yetiştirme,
eğitme.
terk:
bırakma, salıverme, vaz-
geçme.
teshilât:
kolaylaştırmalar.
vazife:
görev, yapılması gere-
kenler, işler.
1...,26,27,28,29,30,31,32,33,34,35 37,38,39,40,41,42,43,44,45,46,...412
Powered by FlippingBook