İman ve Küfür Muvazeneleri - page 29

o iki asker, o muarrif adamın sözünü dinledikten son-
ra, şu bahtiyar nefer sağa gider. Bir batman ağırlığı om-
zuna ve beline yükler. Fakat kalbi ve ruhu binler batman
minnetlerden ve korkulardan kurtulur. öteki bedbaht
nefer ise, askerliği bırakır. nizama tâbi olmak istemez;
sola gider. Cismi bir batman ağırlıktan kurtulur. Fakat
kalbi binler batman minnetler altında ve ruhu hadsiz kor-
kular altında ezilir. Hem herkese dilenci, hem her şey-
den, her hâdiseden titrer bir surette gider. tâ mahall-i
maksuda yetişir. orada, asi ve kaçak cezasını görür.
Askerlik nizamını seven, çanta ve silâhını muhafaza
eden ve sağa giden nefer ise, kimseden minnet almaya-
rak, kimseden havf etmeyerek, rahat-ı kalp ve vicdan ile
gider. tâ, o matlûp şehre yetişir. orada, vazifesini güzel-
ce yapan bir namuslu askere münasip bir mükâfat görür.
İşte ey nefs-i serkeş! Bil ki: o iki yolcu, biri mutî-i ka-
nun-i İlâhî, birisi de asi ve hevaya tâbi insanlardır.
o yol ise, hayat yoludur ki, âlem-i ervahtan gelip, ka-
birden geçer, ahirete gider.
o çanta ve silâh ise ibadet ve takvadır. İbadetin, çen-
dan, zahirî bir ağırlığı var. Fakat, manasında öyle bir ra-
hatlık ve hafiflik var ki, tarif edilmez. Çünkü, âbid, nama-
zında der:
(1)
*G s
’ p
G n
¬
n
d p
G
n
B’ r
¿n
G o
ó`` n
¡°r
Tn
G
. Yani, “Hâlık ve rezzak
ondan başka yoktur. zarar ve menfaat onun elindedir.
(2)
o hem Hakîm’dir, abes iş yapmaz; hem rahîm’dir, ihsa-
nı, merhameti çoktur” diye itikat ettiğinden, her şeyde
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 29 |
ü
çünCü
S
öz
heva:
istek, nefsin arzusu.
ibadet:
Allah'ın emirlerini yerine
getirme; kulluk vazifesi.
ihsan:
bağışta bulunmak.
itikat etme:
gönülden tasdik ede-
rek inanma.
kabir:
mezar.
mahall-i maksut:
varılmak iste-
nen yer.
mana:
anlam.
matlûp:
talep edilen, istenen.
menfaat:
fayda.
merhamet:
şefkat göstermek; ko-
rumak, iyilik etmek.
minnet:
iyiliğe karşı duyulan şü-
kür hissi.
muarrif:
tarif eden, bildiren.
muhafaza:
koruma.
mutî-i kanun-i ilâhî:
İlâhî kanuna
itaat eden, uyan.
mükâfat:
ödül.
münasip:
uygun, yakışır, yaraşır.
namaz:
İslâmın şartlarından biri.
namuslu:
kanunlara uyan; güzel
ahlâklı.
nefer:
asker, er.
nefs-i serkeş:
isyan eden başıbo-
zuk nefis.
nizam:
düzen, disiplin.
rahat-ı kalp ve vicdan:
kalp ve
vicdan huzuru.
rahîm:
sonsuz şefkat ve merha-
met sahibi, çok bağışlayıcı olan
Allah.
rezzak:
bütün yaratılmışların rız-
kını veren Allah.
ruh:
asıl, cevher.
serkeş:
başıbozuk.
surette:
şekilde, biçimde.
şahadet:
tanıklık.
tâbi olmak:
uymak, itaat etmek,
bağlı olmak.
takva:
Allah'ın yasak ettiği şey-
lerden, yani günahlardan korun-
mak.
tarif etmek:
anlatıp, tanımlamak.
vazife: ödev.
zahirî:
görünüşte, maddî bakım-
dan.
abes:
faydasız, boş ve mana-
sız.
âbid:
ibadet eden.
ahiret:
kıyametten sonra ku-
rulacak olan âlem, ikinci ha-
yat.
âlem-i ervah:
ruhlar âlemi.
asi:
isyan eden, isyankâr.
bahtiyar:
bahtlı, mes’ut.
batman:
yaklaşık sekiz kilo
karşılığı eski bir ağırlık ölçüsü.
bedbaht:
kötü bahtlı, mutsuz.
ceza:
karşılık.
cisim:
beden, vücut.
çendan:
gerçi, her ne kadar.
hâdise:
olay.
hadsiz:
sınırsız.
Hakîm:
her şeyi son derece
mükemmel ve sonsuz fayda-
larla yapabilen sonsuz bilgi sa-
hibi Allah.
Hâlık:
yaratıcı; her şeyi yok-
tan var eden Allah.
havf etme:
korkma.
1.
Şahadet ederim ki, Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. (Bakara Suresi: 102; Âl-i İmran Suresi:
26; Nisâ Suresi: 26; Maide Suresi: 79; v.d.)
2
. Bkz. Bakara Suresi: 102; Âl-i İmran suresi: 26; Nisâ Suresi: 79; Maide Suresi: 76; En'am Sure-
si: 71; A'raf Suresi: 188; Tevbe Suresi: 51; Yunus Suresi: 18; Ra'd Suresi: 16; Tâhâ Suresi: 89;
v.d.
1...,19,20,21,22,23,24,25,26,27,28 30,31,32,33,34,35,36,37,38,39,...412
Powered by FlippingBook