İşte, ey mağrur nefsim, sen o seyyahsın. Şu dünya ise
bir çöldür. Aczin ve fakrın hadsizdir. düşmanın, hacatın
nihayetsizdir. Madem öyledir, şu sahranın Malik-i ebe-
dî’si ve Hâkim-i ezelî’sinin ismini al; tâ bütün kâinatın di-
lenciliğinden ve her hâdisatın karşısında titremeden kur-
tulasın.
evet, bu kelime öyle mübarek bir definedir ki, senin
nihayetsiz aczin ve fakrın, seni nihayetsiz kudrete, rah-
mete raptedip, kadîr-i rahîm’in dergâhında aczi, fakrı
en makbul bir şefaatçi yapar. evet, bu kelime ile hareket
eden, o adama benzer ki: Askere kaydolur. devlet namı-
na hareket eder. Hiç bir kimseden pervası kalmaz. ka-
nun namına, devlet namına der. Her işi yapar, her şeye
karşı dayanır.
Başta demiştik: Bütün mevcudat lisan-ı hâl ile “Bismil-
lâh” der. öyle mi?
evet. nasıl ki, görsen bir tek adam geldi, bütün şehir
ahalisini cebren bir yere sevk etti ve cebren işlerde çalış-
tırdı. Yakînen bilirsin, o adam kendi namıyla, kendi kuv-
vetiyle hareket etmiyor. Belki o bir askerdir, devlet na-
mına hareket eder, bir padişah kuvvetine istinat eder.
öyle de, her şey Cenab-ı Hakkın namına hareket eder
ki, zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler, başlarında ko-
ca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar. demek
her bir ağaç “Bismillâh” der; hazine-i rahmet meyvele-
rinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor.
acz
: güçsüzlük, kuvvetsizlik.
ahali:
halk.
bismillâh:
Allah namına, Allah’ın
adı ve izni ile.
cebren:
zorla, zoraki.
Cenab-ı Hak:
Allah.
define:
hazine, gömü.
dergâh:
huzur, kapı.
fakr:
fakirlik, ihtiyaç, yoksulluk,
azlık, muhtaçlık.
hacat:
yaşamak için gerekli şey-
ler, ihtiyaçlar.
hâdisat:
hâdiseler, olaylar.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
Hâkim-i ezelî:
başlangıcı ve sonu
olmayan, daimî hüküm ve idare
sahibi Allah.
hazine-i rahmet:
rahmet ha-
zinesi.
istinat etme:
dayanma, gü-
venme.
kadîr-i rahîm
: sonsuz mer-
hametli ve şefkatli sonsuz kud-
ret sahibi Allah.
kâinat:
Allah’ın dışında var
olan her şey, bütün varlıklar;
yaratılanlar.
kanun:
yasa.
kudret:
güç, takat.
lisan-ı hâl:
bir şeyin duruşu
ve görünüşü ile bir mana ifa-
de etmesi.
mağrur:
gururlu, kibirli.
makbul:
kabul edilen, geçerli.
Malik-i ebedî:
her şeyin tek
ve ebedî sahibi olan Allah.
mevcudat:
var olan, mevcut
olan şeyler; varlıklar.
mübarek:
uğurlu, hayırlı.
nam:
ad, isim, ün, şan.
namına:
adına, hesabına.
nefis:
daima kötülüğü emre-
den insandaki duygu • bir şe-
yin kendisi, zatı.
nihayetsiz:
sonsuz.
perva:
korku.
rahmet:
şefkat etme, merha-
met etme, esirgeme.
raptetmek:
bağlamak; birbi-
rine kenetlemek.
sahra:
çöl, geniş saha, kır, ova.
sevk:
önüne katıp sürme.
seyyah:
çok seyahat eden.
şefaatçi:
af için sebep ve ara-
cı.
tablacı:
yiyecek sunan, tak-
dim eden.
yakînen:
şüphesiz olarak bil-
me.
zerre:
maddenin en küçük
parçası; çok küçük parça.
B
irinCi
S
öz
| 22 |
iMan ve küfür Muvazeneleri