İman ve Küfür Muvazeneleri - page 15

Cenab-ı Hakkı tanıttırdıktan sonra ve cehennemin vücu-
dunu ispat ile ve onun azabı ile insanları fenalıktan, se-
yiattan vazgeçirmek; ondan; belki yirmiden birisi ders
alabilir. ders aldıktan sonra da, “Cenab-ı Hak gafurü’r-
rahîm’dir; hem cehennem pek uzaktır” der, sefahatine
devam edebilir; kalbi, ruhu hissiyatına mağlûp olur.
İşte, risale-i nur’daki ekser muvazeneler, küfür ve da-
lâletin dünyadaki elim ve ürkütücü neticelerini göster-
mekle en muannit ve nefisperest insanları dahi o men-
hus gayrimeşru lezzetlerden ve sefahatlerden bir nefret
verip, aklı başında olanları tevbeye sevk eder.
o muvazenelerden Altıncı, Yedinci, sekizinci sözler-
deki küçük muvazeneler ve otuz İkinci sözün üçüncü
Mevkıfındaki uzun muvazene, en sefih ve dalâlette giden
adamı da ürkütüyor, dersini kabul ettiriyor.
Meselâ, Ayet-i nur’daki seyahat-i hayaliye ile hakikat
olarak gördüğü vaziyetleri gayet kısaca işaret edeceğiz.
tafsilâtını isteyen,
Sikke-i Gaybiye
’nin ahirindeki
246’dan 248’inci sayfaya kadar baksın.
ezcümle, o seyahat-i hayaliyede rızka muhtaç hayva-
nât âlemini gördüğüm vakit, maddî felsefe ile baktım;
hadsiz ihtiyacat ve şiddetli açlıklarıyla beraber, zaaf ve
aczleri, o zîhayat âlemini bana çok acıklı ve elîm göster-
di. ehl-i dalâlet ve gafletin gözüyle baktığımdan feryat
eyledim. Birden hikmet-i kur’âniye ve imanın dürbünü
ile gördüm; rahman ismi rezzak burcunda parlak bir
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 15 |
m
ühim
B
ir
S
uale
C
evap
tasdik.
ispat:
delil ve şahit göstererek
doğruyu ortaya koyma, doğruyu
delillerle gösterme.
küfür:
Allah’ın varlığına, birliğine
inanmama, Ona yakışmayacak sı-
fatlar yükleme.
mağlûp:
yenilmiş, kendisine galip
gelinmiş, yenilen kimse.
menhûs:
uğursuz, kötü, meş’um.
mevkıf:
bölüm, kısım.
muannit:
inatçı, ayak direyen.
muvazene:
ölçü, kıyas, mukaye-
se.
nefisperest:
nefsine düşkün, nef-
sini seven; Cenab-ı Hakkın emir ve
yasaklarına uymayıp, nefsinin is-
tekleri doğrultusunda hareket
eden kişi.
netice:
sonuç.
rahman:
şefkatli merhametli ko-
ruyan Allah.
rezzak:
bütün yaratılmışların rız-
kını veren ve ihtiyaçlarını karşıla-
yan Allah.
rızk:
yiyecek, içecek şey, azık.
sefahet:
zevk, eğlence ve yasak
şeylere düşkünlük, sefihlik.
sefih:
faydayı ve zararı ayırdetme
yeteneğinden mahrum, beyinsiz.
sevk:
yollama, ulaştırma.
seyahat-i hayaliye:
hayal ile yapı-
lan yolculuk.
seyyiat:
suçlar, günahlar.
tafsilât:
tafsiller, açıklamalar, izah-
lar, etraflı olarak bildirmeler.
tevbe:
işlenmiş bir günahtan piş-
manlık duyup bir daha işlememek
üzere söz verme.
vaziyet:
durum, hal.
zaaf:
zayıflık, güçsüzlük.
zîhayat:
hayat sahibi.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
ahir:
son.
âlem:
dünya, cihan.
ayet-i nur:
Nur ayeti; Nur Su-
resi 35. ayet.
azap:
büyük sıkıntı, şiddetli
acı.
Cenab-ı Hak:
Allah; doğru, ger-
çek, Hakkın tâ kendisi olan, şe-
ref ve azamet sahibi yüce Al-
lah.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten
ayrılmak, azmak, doğru yol-
dan ayrılma, azma, batıla yö-
nelme.
dürbün:
uzağı gösteren alet.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yol-
dan çıkanlar, azgın ve sapkın
kimseler.
ekser:
en çok, daha ziyade.
elîm:
çok dert ve keder veren,
çok acı verici, acıklı.
ezcümle:
belli başlı, başlıca,
özellikle, bu cümleden olarak,
bu da, bu babdan.
felsefe:
dine dayanmayan,
hakikati bulamayan, hakikat-
lara sırt çeviren, çelişkiler için-
de bocalayan düşünce siste-
mi.
feryat:
haykırma, çığlık.
gaflet:
Allah’tan uzaklaşıp nef-
sinin arzularına dalmak.
gayrimeşru:
meşru olmayan,
dine aykırı, kanunsuz.
had:
sınır, son.
hakikat:
gerçek.
hayvanat:
hayvanlar.
hikmet-i kur’âniye:
Kur’ân’a
mahsus hikmet, Kur’ân’ın hik-
meti.
hissiyat:
hisler, duygular.
ihtiyacat:
ihtiyaçlar, lüzumlu
olan şeyler.
iman:
inanma, inanç, itikat,
1...,5,6,7,8,9,10,11,12,13,14 16,17,18,19,20,21,22,23,24,25,...412
Powered by FlippingBook