Her bir bostan, “Bismillâh” der, matbaha-i kudretten
bir kazan olur ki, çeşit çeşit pek çok muhtelif leziz taam-
lar, içinde beraber pişiriliyor.
Her bir inek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvan-
lar “Bismillâh” der, rahmet feyzinden bir süt çeşmesi
olur. Bizlere rezzak namına en lâtif, en nazif, âb-ı hayat
gibi bir gıdayı takdim ediyorlar.
Her bir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak
kök ve damarları “Bismillâh” der, sert olan taş ve topra-
ğı deler, geçer. “Allah namına, rahman namına” der;
her şey ona musahhar olur.
evet, havada dalların intişarı ve meyve vermesi gibi, o
sert taş ve topraktaki köklerin kemal-i sühuletle intişar
etmesi ve yer altında yemiş vermesi; hem şiddet-i hara-
rete karşı aylarca nazik, yeşil yaprakların yaş kalması, ta-
biiyyunun ağzına şiddetle tokat vuruyor. kör olası gözü-
ne parmağını sokuyor. Ve diyor ki: “en güvendiğin salâ-
bet ve hararet dahi emir tahtında hareket ediyorlar ki, o
ipek gibi yumuşak damarlar, birer asa-i Mûsa (a.s.) gibi,
(1)
n
ô n
én
?r
G n
?ɰ n
ü n
© p
H r
Ü p
ör
VG É n
æ r
?o
?n
a
emrine imtisal ederek taşları
şakkeder. Ve o sigara kâğıdı gibi ince nazenin yapraklar,
birer aza-i İbrahim (a.s.) gibi, ateş saçan hararete karşı,
(2)
É k
e n
Ó° n
S n
h G k
O r
ô n
H /
ʃ o
c o
QÉ n
f É n
j
ayetini okuyorlar.”
Madem her şey manen, “Bismillâh” der, Allah namına
Allah’ın nimetlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi,
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 23 |
B
irinCi
S
öz
namına:
hesabına, adına.
nazenin:
ince, nazik, lâtif, nazlı.
nazif:
temiz, pak, nazik.
nazik:
zarif, ince, dayanıksız.
nebat:
bitki.
nimet:
iyilik, ihsan, giyecek ve yi-
yecek gibi şeyler.
rahman:
sonsuz merhamet ve
şefkatle bütün varlıkları rızıklan-
dıran Allah.
rahmet:
şefkat etme, merhamet
etme, esirgeme.
rezzak:
bütün yaratılmışların rız-
kını veren ve ihtiyaçlarını karşıla-
yan Allah.
salâbet:
sağlamlık, sertlik.
selâmetli:
emin, güven altında.
şakketmek:
yarmak, bölmek.
şiddet-i hararet:
sıcaklığın yük-
sekliği, ısının fazlalığı.
şiddetle:
kuvvetlice, etkili şekil-
de.
taam:
yemek, yiyecek, gıda.
tabiiyyun:
her şeyin yapılış ve
icadını tabiata verenler; tabiatçı-
lar.
tahtında:
altında.
takdim:
sunma, sunuş.
âb-ı hayat:
hayat suyu; hayat
için lüzumlu sıvı.
asa:
değnek, baston.
asa-i Mûsa:
Hz. Mûsa’ya Allah
tarafından verilen mu’cizeli
değnek.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si; işaret.
aza-i ibrahim:
Hazret-i İbra-
him’in organları, vücudu.
bismillâh:
Allah namına, Al-
lah için, Allah’ın adı ve izni ile.
bostan:
sebze meyve bahçe-
si.
emir:
buyruk, komut.
feyiz:
bolluk, bereket.
hararet:
sıcaklık.
imtisal:
uyma.
intişar:
yayılma, dağılma; üre-
me.
kemal-i sühulet:
tam bir ko-
laylık.
lâtif:
güzel, hoş.
leziz:
çok lezzetli.
manen:
mana itibarıyla kendi
dünyasında.
matbaha-i kudret:
İlâhî kud-
retin mutfağı.
muhtelif:
çeşitli; çeşit çeşit.
musahhar:
emre verilmiş, ita-
at ettirilmiş.
mübarek:
uğurlu, hayırlı.
nam:
ad, isim, ün, şan.
1.
“Asanı taşa vur!” dedik. (Bakara Suresi: 60.)
2.
Ey ateş! Serin ve selâmetli ol. (Enbiya Suresi: 69.)