İman ve Küfür Muvazeneleri - page 42

ibka etmek çaresi yok mu?” deyip düşünürken, birden
semavî seda-i kur’ân işitiliyor.
der: “evet, var. Hem, beş mertebe kârlı bir surette
güzel ve rahat bir çaresi var.”
Sual
: nedir?
Elcevap
: emaneti sahib-i Hakikî’sine satmak. İşte o
satışta beş derece kâr içinde kâr var.
Birinci kâr:
Fânî mal beka bulur. Çünkü kayyum-i Bâ-
kî olan zat-ı zülcelâl’e verilen ve onun yolunda sarf
edilen şu ömr-i zail, bâkîye inkılâp eder. Bâkî meyveler
verir. o vakit, ömür dakikaları, âdeta tohumlar, çekirdek-
ler hükmünde, zahiren fena bulur, çürür. Fakat, âlem-i
bekada saadet çiçekleri açarlar ve sümbüllenirler. Ve
âlem-i berzahta ziyadar, munis birer manzara olurlar.
İkinci kâr:
Cennet gibi bir fiyat veriliyor.
Üçüncü kâr:
Her aza ve hasselerin kıymeti, birden bi-
ne çıkar. Meselâ, akıl bir alettir. eğer Cenab-ı Hakka sat-
mayıp, belki nefis hesabına çalıştırsan, öyle meş’um ve
müz’iç ve muacciz bir alet olur ki, geçmiş zamanın âlâm-ı
hazinânesini ve gelecek zamanın ehval-i muhavvifânesi-
ni senin bu bîçare başına yükletecek yümünsüz ve muzır
bir alet derekesine iner. İşte bunun içindir ki, fasık adam,
aklın iz’aç ve tacizinden kurtulmak için galiben ya sar-
hoşluğa veya eğlenceye kaçar. eğer Malik-i Hakikî’sine
satılsa ve onun hesabına çalıştırsan, akıl öyle tılsımlı bir
anahtar olur ki, şu kâinatta olan nihayetsiz rahmet
ehval-i muhavvifâne:
ürperten
dehşet veren korkular.
âlâm-ı hazinâne:
hüzün verici,
üzüntü verici acılar, elemler.
âlem-i beka:
sonsuzluk âlemi; ahi-
ret.
âlem-i berzah:
ölenlerin, kıyame-
te kadar bulundukları âlem.
bâkî:
kalıcı, sonsuz, ölümsüz.
beka:
devamlılık, sonsuzluk.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
dereke:
mertebe, seviye.
elcevap:
cevap.
emanet:
birisine koruması için ve-
rilen şey.
fânî:
geçici.
fasık:
günahkâr, büyük günahları
işleyen.
fenâ bulmak:
son bulmak.
galiben:
genellikle, çoğunlukla.
hasse:
duygu.
ibka:
sonsuzlaştırma.
inkılâp:
dönüşme, değişme.
iz’aç:
rahatsız etme, bunalt-
ma.
kâinat:
bütün varlıklar, dün-
ya.
kayyum-i Bâkî:
sonsuz ve var-
lığının devamı için hiçbir şeye
muhtaç olmayıp, her şeyi ayak-
ta tutan Allah.
kıymet:
değer.
Malik-i Hakikî:
her şeyin ger-
çek sahibi olan Allah.
mertebe:
derece, katbekat.
meş’um:
kötü, uğursuz.
muacciz:
sıkıcı, rahatsız edici,
bıktırıcı.
munis:
cana yakın, sevimli.
muzır:
ziyan veren, zararlı.
müz’iç:
eza veren, sıkıntılı.
nefis:
her zaman kötülüğe
meylettiren duygu; kendi.
nihayetsiz:
sonsuz.
ömr-i zail:
geçici, yok olup gi-
den ömür.
rahmet:
şefkat etme, esirge-
me.
saadet:
mutluluk.
sahib-i Hakikî:
eşyanın ger-
çek sahibi olan Allah.
sarf etmek:
harcamak, kul-
lanmak.
seda-i kur’ân:
Kur’ân’ın sesi.
semavî:
Cenab-ı Hak tarafın-
dan gönderilen, gökten gelen.
sual:
soru.
suret:
tarz, yol, usul.
taciz:
rahatsızlık verme, incit-
me.
tılsım:
sırlı, sihirli.
yümünsüz:
bereketsiz, kuv-
vetsiz.
zahiren:
görünüşte.
zat-ı zülcelâl:
celâl ve büyük-
lük sahibi zat, Allah.
ziyadar:
ışıklı.
a
lTınCı
S
öz
| 42 |
iMan ve küfür Muvazeneleri
1...,32,33,34,35,36,37,38,39,40,41 43,44,45,46,47,48,49,50,51,52,...412
Powered by FlippingBook