hem fiyatı, hem ücretleri birden bine yükselecek. Bütün
o kârı size vereceğim. Hem de, siz âciz ve fakirsiniz. o
koca işlerin masarifatını tedarik edemezsiniz. Bütün ma-
sarifatı ve levazımatı ben deruhte ederim. Bütün varida-
tı ve menfaati size vereceğim. Hem de terhisat zamanı-
na kadar elinizde bırakacağım. İşte beş mertebe kâr için-
de kâr.
“eğer bana satmazsanız; zaten görüyorsunuz ki, hiç
kimse elindekini muhafaza edemiyor; herkes gibi eliniz-
den çıkacak. Hem beyhude gidecek, hem o yüksek fiyat-
tan mahrum kalacaksınız. Hem o nazik kıymettar aletler,
mizanlar, istimal edilecek şahane madenler ve işler bul-
madığından, bütün bütün kıymetten düşecekler. Hem
idare ve muhafaza zahmeti ve külfeti başınıza kalacak.
Hem, emanette hıyanet cezasını göreceksiniz. İşte beş
derece hasaret içinde hasaret. Hem de bana satmak ise,
bana asker olup, benim namımla tasarruf etmek demek-
tir. Adî bir esir ve başıbozuğa bedel, âlî bir padişahın
has, serbest bir yaver-i askeri olursunuz.”
onlar, şu iltifatı ve fermanı dinledikten sonra, o iki
adamdan aklı başında olanı dedi:
“Başüstüne, ben maaliftihar satarım. Hem, bin teşek-
kür ederim.”
diğeri mağrur, nefsi firavunlaşmış, hodbin, ayyaş; gü-
ya ebedî o çiftlikte kalacak gibi, dünya zelzele ve dağda-
ğalarından haberi yok. dedi:
a
lTınCı
S
öz
| 40 |
iMan ve küfür Muvazeneleri
âciz:
güçsüz, beceriksiz.
adî:
basit, sıradan.
âlî:
yüce, yüksek.
ayyaş:
sarhoş.
başıbozuk:
sorumsuz, düzensiz.
bedel:
karşılık, yerine.
beyhude:
boşuna, faydasız.
dağdağa:
sıkıntı; telâş ve zorluk-
lar.
derece:
mertebe, kademe, basa-
mak.
deruhte:
yapma, yerine getirme.
ebedî:
sonsuza kadar.
emanet:
birisine koruması için ve-
rilen şey.
esir:
tutsak, savaşta düşman eli-
ne düşen.
ferman:
emir, buyruk.
firavunlaşmak:
içlerinde ilâhlık
dava edenlerin de bulunduğu
eski Mısır hükümdarlarına ben-
zemek.
güya:
sanki, âdeta.
has:
özel, hususî, mahsus.
hasaret:
zarar, ziyan, kayıp.
hıyanet:
güveni kötüye kul-
lanma.
hodbin:
bencil, kibirli.
iltifat:
ilgi, övgü.
istimal:
kullanma.
kıymet:
değer.
kıymettar:
değerli, pahalı.
külfet:
yük, zorluk.
levazımat:
gerekli olan şey-
ler.
maaliftihar:
severek, isteye-
rek.
maden:
asıl, esas, kaynak.
mağrur:
gururlu, kibirli.
mahrum kalmak:
kaybetmek,
ele geçmemek.
masarifat:
harcamalar.
menfaat:
fayda.
mertebe:
kademe.
mertebe:
mevki, makam.
mizan:
terazi, ölçü.
muhafaza:
korumak.
nam:
isim, ün, ad.
nazik:
ince, dayanıksız.
nefis:
her zaman kötülüğe
meylettiren duygu; kendisi.
padişah:
hükümdar, sultan.
serbest:
hür, kendi başına.
şahane:
pek güzel, çok iyi.
tasarruf:
idare etme, kullan-
ma.
tedarik:
sağlama, karşılama.
terhisat:
serbest kalma, gö-
revi bitirme.
varidat:
gelirler.
yaver-i asker:
asker yardım-
cı.
zahmet:
sıkıntı, eziyet.
zelzele:
deprem, sarsıntı.